Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

gece kuşağı

Giriş yazısı
"Doğal olarak mutlu, başarılı yaşamlar sürmeyi hepimiz isteriz. Bu amaca hizmet eden herşey incelemeye değer" Richard Webster
Reklam
Hemen vardı kendi atasına, "Altın Şaman bana evdeş olacak. Varın isteyin." Şaşkınlık ve sorgular. Şaşırmamak, sormamak mümkün değildi ki. "Usun başında mı oğul? Nasıl olur? Bir şamanın evdeş tuttuğu, ere vardığı görülmedi ki. Buna bir sürü engel çıkar. Hem şaman sana neden varsın?" "Sevda..." Bundan güzel cevap mı olur? Aslında cevap buydu. Tek cevap.
Sayfa 315Kitabı okudu
"Hiç gocunmuyorsun çektiklerinden." "Çünkü Sevdam çok büyük." "Bu sevda sana yük." "Olsun!" "Hiç kızmıyorsun bana, küsmüyor, darılmıyorsun." "Çünkü sevdam çok büyük." "Bu sevda senden de, benden de büyük!"
Sayfa 302Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Her eşyasını, her parçasını, döktüğü her alın terini, verdiği her emeği topladı, denkledi Aycıl. Ana yine üç at getirtti ona. Elbette buraya geldiği atları değil. Ama sayı aynı. Biri yükleri için, biri binsin, biri yedek diye. Yüklemeye başladığında anladı ki ne getirdiyse o kadarını götürüyor. Ne verdiyse onu alıyor. Acunun yasası, töresi de bu değil mi? Ne yaparsan odur senin hakkın. Uçmaklığında seninle o olacak. Gök'e çıktığında da. Yiğit yiğitliği ile şaman şamanlığı ile..."
Sayfa 297Kitabı okudu
"O nerde? Neden gelmedi?" "Gelemez! Üzerinde dün gecenin etkisi sürmekte. Birkaç gün uzak duracak senden. Dayanamazsın gücüne. Zaten uçmaya yatkın usun uçup gider. Sabret. Bu eti ye. Sana iyi gelecek. Benim de gitmem gerek!" "İyi mi?" "Çok iyi!" "Ne oldu dün gece?" "Aycıl Kız , Kartal Şaman oldu." "Bitti mi?" "Bitti ve yenisi başladı." Böyleydi yaşam. sonu olmayan, sonu ancak uçmaklık. Bir derece bitmişti ama sonsuz derecelemelerde bir yenisi başlamıştı. O bir şamandı ama daha güçlü olmak için savaşacaktı. En güçlü yoktu bu işte. Sürekli gelişen, sürekli olan vardı."
Sayfa 292Kitabı okudu
Reklam
ATATÜRK ANKARA ADININ KÖKENİNİ ANLATIYOR
"Takvimler 17 ekim 1937 Salı gününü göstermekteydir. Vakit öğleden sonrası, yer Ankara'nın Çankaya'sındaki Gazi Köşküydü. Sevgili Cumhurbaşkanımız yüce Atatürk komşu Yunanistan'ın başbakanı ve güçlü adamı General Metaksas'ı "huzur"a kabul etti. O gün Ankara'nın üzerini pırıl pırıl ve masmavi bir gökyüzü kaplamıştı. Çok değil daha
Devrimci Hukuklular Örgütü'nün ilk eylemi
DHÖ'nün tek başına düzenlediği ilk eylemi 20 Mayıs'ta gerçekleşir. 19 Mayıs'da AP'nin gençlik kolları Taksim Cumhuriyet Anıtı'na çelenk koymuştur. Ertesi gün Deniz önderliğindeki 200 kadar genç AP'nin çelengini yakar. Deniz eylem sırasında yaptığı konuşmada şöyle der: "Atatürk ilkelerinden sapmış ve sömürgecilerin Türkiye'de temsilciliğini yapan bir iktidar partisinin çelengi Atatürk Anıtı önüne konulamaz."
...DEVRİMCİ HUKUKLULAR ÖRGÜTÜ
Hukuk Fakültesi'ndeki öğrenci birliğini sağcılara kaptıran, Fikir Kulübü'ndeki TİP'li yönetimle de anlaşamayan Deniz'ler başka seçenek kalmadığını düşünerek yeni bir dernek kurmaya karar verir. Devrimci Hukuklular Örgütü (DHÖ) Tarih 30 Ocak 1968'dir. DHÖ'nin tüzüğünde derneğin amacı şu şekilde yer alır; "Derneğin amacı: Türkiye'nin ulusal tam bağımsızlığı ve Türk halkının her türlü sömürüden uzak olarak en ileri uygarlık düzeyine ulaşması için, Atatürk Devrimi doğrultusunda elinden gelen katkılarda bulunmaktır." Amaç bölümündeki "Atatürk Devrimi doğrultusunda" ifadesi TİP'li gençlere duyulan Atatürkçü tepkinin ürünüdür. DHÖ isminde "Devrimci" kelimesini kullanan ilk öğrenci örgütüdür. Derneğin "devrimci"liğine yapılan vurgu diğer öğrenci örgütleriyle aradaki temel ayrımı koymak açısından önemlidir. Deniz, üniversitede artık devrimci örgütlenmenin vaktinin geldiğini düşünmektedir. Bunu başka çatılarda yapamadığını görmüş ve son çare kendi örgütlenmesine girişmiştir... Derneğin resmi başkanı olmamasına karşın doğal lider Deniz'dir. Derneğin bir başka önde gelen üyesi Cihan Alptekin'dir. Cihan, devrimci mücadele sırasında sonuna kadar Deniz'in yanında yer alacaktır. Nitekim çok sonra, 1971'de Mahir Çayan'ların Deniz'lerin idamını engellemek için düzenlediği Kızıldere eyleminde yaşamını yitirenler arasında yer alacaktır.
GENÇLİK İÇİNDE MDD-SD AYRIŞMASI
" İstanbul'daki devrimci gençler bir yandan Türk Milli Talebe Federasyonu (TMTF) çatısı altında faaliyet yürütürken bir yandan da kendi okullarının öğrenci derneklerini sağcılara kaptırmama çabasındadır. Deniz'de kendi okulu olan İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde Talebe Cemiyetine üye olur. 23 Şubat 1967'de yapılan başkanlık
Bir Cumhuriyet Çocuğu Deniz
Bir Cumhuriyet Ailesinin Kemalist Düşünceyle Yetiştirdiği Oğlu "Baba sana müteşekkirim, Kemalist düşünceyle yetiştirdin beni" diyordu Deniz Gezmiş bir mektubunda babasına. Ve şöyle devam ediyordu; "Küçüklüğümden beri evde devamlı Kurtuluş Savaşı anılarıyla büyüdüm ve o zamandan beri yabancılardan nefret ettim." ... Babası Cemil Gezmiş, ilköğretim müfettişidir. Rizelidir. Annesi Mukaddes Gezmiş ise ilkokul öğretmenidir. Erzurum'un Tortum ilçesindendir. Deniz'in annesini ve babasını Cumhuriyet yetiştirmiştir. Dedeleri ise o Cumhuriyeti kuran kuşaktır. Kurtuluş Savaşı'na katılmışlardır. Deniz'in dedeleriyle ilgili bilgi bizzat Cemil Gezmiş tarafından açıklanmıştır. 12 Mart'tan sonra Sıkıyöntem'in Deniz'i aradığı dönemde sağcı basında yalan yanlış pek çok haber yer almaktadır. Bunlardan biri Deniz'in "Ermeni" olduğudur. Cemil Gezmiş en çok bu habere içerler. Ve Deniz'in sülalesinin "Türklüğü" üzerine şu demeci verir: "Anne tarafından deden, Balkan Savaşına askeri lise öğrencisi olarak katılmış, Kurtuluş Savaşı'nda yaralanmış ve İstiklal Madalyası almış şerefli bir subaydır. Baba tarafından deden şimdi seni Ermenilikle itham eden zibidilerin var olması için Sarıkamış Muharebesi'nde Moskof ordularına karşı savaşırken esir düşmüş ve üç yıl Sibirya ormanlarında işkence çekmiştir. Sen bilir misin Gezmişoğulları Birinci Dünya Savaşı'nda onaltı şehit vermiş bir ailedir. Babanın üç dayısı Erzurum'un geri alınmasında Ermeniler tarafından şehit edilmiştir..."
Reklam
Ya İstiklal, ya ölüm
"Ne kadar zengin ve refah içinde olursa olsun, bağımsızlığından yoksun bir millet, uygar toplumlar karşısında uşak olmaktan yüksek bir konumu hakedemez."
Mutluluk
"Benim anladığım gerçek mutluluğun da bir rastlantı sonucu olmadığını, yaz yağmuru gibi birden bire başımıza düşmediğini söylemeliyim. Gerçek mutluluk yavaş yavaş, azar azar gelir ve bu bizim hayata bakış açımızla, çevremizle, çevremizdekilere karşı davranışlarımızla doğrudan doğruya ilgili ve orantılıdır. Mutluluk birbirini tamamlayan ufak tefek şeylerin birikmesinden doğuyor" Toprak Ana. Cengiz Aytmatov.
"Istırabın zamana ihtiyacı vardır; o şimdi'de varlığını sürdüremez" Büyük Zen üstadi Rinzai öğrencilerinin dikkatini zamandan uzaklaştırmak için sık sık parmağını kaldırıp yavaşça şöyle sorardı: "Şu anda eksik olan nedir?" Bu zihin düzeyinde bir yanıtı gerektirmeyen güçlü bir soruydu. O sizin dikkatinizi derin bir şekilde Şimd'ye çekmek için tasarlanmıştı. Zen geleneğinde benzer bir soru da şudur: "Eğer şimdi değilse ne zaman? Şimdi, ayrıca İslam'ın mistik kolu olan Sufizm (tasavvuf) öğretisinin de merkezini oluşturur. Sufilerin "Sufi şimdiki anın çocuğudur" diye bir deyişi vardır. Ve Sufizmin büyük şairi ve öğretmeni Mevlana Celaleddini Rumi şöyle der: "Geçmiş ve gelecek Tanrı'yı bizim gözümüzden saklar; her ikisini de ateşe atıp yakın." Onüçüncü yüzyılın spiritüel öğretmeni Üstat Echart tüm bunları çok güzel bir biçimde özetlemiştir: "Zaman ışığın bize erişmesini engelleyen şeydir. Tanrı ile aramızda zamandan daha büyük bir engel yoktur."
Ortada bir pazarlık vardı sanki; konu olan mal bendim. Bana öyle geliyordu. Aslında Rıza amca beni satmıyordu; başından atacak yer arıyordu. Tüm gücümü topladım, zor çıkardım ağzımdan sözleri: - Başınıza bela oldum, dedim, bırakın gideyim... Başımın çaresine bakmayı bilirim ben. Teşekkür ederim ettiğiniz iyiliklere... Bakıştılar, kalakaldılar; anlaşılan beklemiyorlardı benden bu sözleri. Birer yudum daha içtiler. Baba kaşlarını kaldırdı, alnı biraz daha kırıştı: - Beğendim seni Memet, dedi, yiğit olan kişi böyle konuşur işte! Ulan Rıza iş kalmamış bizde be... Ben neden korkuyorum sen neden korkuyorsun? - Ekmek kavgası, dedi Rıza amca, bizi yıldıran. Başımızdan korkuyoruz. - Korktukça büyüyor mu lokmamız? Korktukça daha çok üstümüze gelmiyorlar mı? - İş aslan ağzında Baba... Ortalık boş gezenle dolu... - Eğer dayansak birbirimize, kılımıza dokunamazlar. Teke tek vermeye çalışıyoruz kavgamızı - Durdu bir süre, duvarlarda dolaştı gözleri, benden yana döndü - Boş ver, alıyorum Memet kardaşı yanıma. Gelip de aramayanın...
36 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.