Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

ZÜLKİF BİLGİN

ZÜLKİF BİLGİN
@Zulkif_Bilgin
Türkçe Öğretmeni
Lisans
69 okur puanı
Mayıs 2020 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Sıra Dışı
Hiçbir engelle karşılaşmadan sürdürdükleri cehaletlerini, bütün incelikleriyle öğrendikleri kendinden nefret duygusunu, en ufak ayrıntısına kadar tasarlanmış çaresizliklerini alıp, hepsini, asırlardır zihinlerinin derinliklerinde yanmakta olan ateşten bir aşağılanma külahının içine sıkıştırmış -soğutmuş- ve onu, önüne çıkan her şeyi yok edecek kadar öfkeyle dolu dudaklara boca etmişlerdi adeta.
Reklam
(Ee, oğlum, ozanlar böyle övgü, böyle dalkavukluk yarışında bulunurlarsa, ozan, ozan olmaktan çıkar, şarkının, şiirin düşmanı haline gelir.)
Çünkü insan denen varlık kendi içgüdülerini iyi yönde eğitmek istemedi.
Eğer yıldızlar insan olsa, gökyüzü onlara dar gelir, sığmazlardı. Eğer balıklar insan olsa, nehirler ve denizler onlara yetmezdi.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsan bu tasvirlerde hayat buluyor.
Daha rüyasından yeni çıkmış çocukların tadıyla pelteli ve reçelli bir halde mavi gözleri insana bir ekmek gibi aziz geliyordu.
İşte biz buna Edebiyat diyoruz.
Loş tepeler üzerinden sürüp dağıtan gölgeleri, Güneş ışınlarından on kez daha hızlı, Süzülerek uçup giden düşünceler olmalı.
Reklam
ROMEO Aşk yardım etti, aramamı fısıldayarak; O bana akıl verdi, ona göz kulak oldum ben de. Denizci değilim, ama uzak denizlerde yıkanan Uçsuz bucaksız kıyılar kadar uzak olsan da sen Sana ulaşmak için açılırdım denizlere.
Hüsn-i Ta'lil'e güzel bir örnek.
Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi, Yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan: Biz dönünceye dek siz parıldayın, diye. Gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun yüzünde; Utandırırdı yıldızları yanaklarının parlaklığı, Gün ışığının kandili utandırdığı gibi tıpkı.
İnsanların hâlâ sözcüklere bu kadar önem vermeleri çok tuhaf! Sözgelimi, birini dövmesen de bir aptal olduğunu söylesen üzülür. Ama çok akıllısın deyip parasını vermesen bile sevinir...
Sayfa 240Kitabı okudu
Zaman (bilindiği üzere) bazen kuş gibi uçar gider, bazen sümüklüböcek gibi ilerler; ama insanın en çok hoşlandığı, onun çabuk mu, yavaş mı geçtiğini fark etmemesidir.
Sayfa 112Kitabı okudu
Ademoğullarının içlerindeki uçurum, artık benim gözlerimi karartmıyor.
Sayfa 192Kitabı okudu
Reklam
Derin bir gözlemle, yaşanmışlıkla yapılan detaylı bir toplumsal analiz.
Bunun nedeni, Türk aydını, gene sensin! Bu viran ülke ve yoksul insan kitlesi için ne yaptın? Yıllarca, yüzyıllarca onun kanını emdikten ve onu bir posa halinde katı toprak üstüne attıktan sonra, şimdi de gelip ondan tiksinmek hakkını kendinde buluyorsun. Anadolu halkının bir ruhu vardı, nüfuz edemedin. Bir kafası vardı, aydınlatamadın. Bir vücudu vardı, besleyemedin. Üstünde yaşadığı bir toprak vardı! İşletemedin. Onu, hayvanî duyguların, cehâletin, yoksulluğun ve kıtlığın elinde bıraktın. O, katı toprakla kuru göğün arasında bir yabanî ot gibi bitti. Şimdi, elinde orak, buraya hasada gelmişsin. Ne etkin ki ne biçeceksin? Bu ısırganları, bu kuru dikenleri mi? Tabiî ayaklarına batacak. İşte, her yanın yarılmış bir halde kanıyor ve sen, acıdan yüzünü buruşturuyorsun. Öfkeden yumruklarını sıkıyorsun. Sana ıstırap veren bu şey, senin kendi eserindir, senin kendi eserindir.
Sayfa 111Kitabı okudu
Edebiyat ve sanat dünyasında yalnız dâhiler vardır. Ondan ötesi, bir alay zavallı taklitçi, bir alay zavallı maskaradır.
Gün geçtikçe daha iyi anlıyorum: Türk "entelektüeli"i, Türk aydını, Türk ülkesi denilen bu engin ve ıssız dünya içinde bir garip yalnız kişidir.
Güneş ışığı yukarıdan aşağıya dökülüp her yere dağılır gibidir, dökülür ama yok olmaz, çünkü ışığın dağılması genişlemedir aslında. Güneş ışınları yayıldıkça genişler. Güneş ışınlarının nasıl bir şey olduğunu dar bir aralıktan karanlık bir odaya giren güneş ışığını izleyerek anlayabilirsin. Dümdüz uzanır ve karşısına çıkan ilk katı nesneye vurunca durur; ne geriler ne de yok olur. Düşüncenin yayılıp genişlemesi de böyle olmalıdır: Dökülüp dağılmalı ama genişleyerek. Karşısına çıkan engellere karşı zor kullanmaz, üzerlerinde bir baskı oluşturmaz, sadece durup taviz vermeden bekler ve ulaştığı her yeri aydınlatır. Çünkü yoluna çıkan bu engel bu ışığı iletmezse, kendini düşüncenin ışığından mahrum eder.
Ortak şeyleri paylaşan her şey, kendi türünü arar. Topraktan gelen her şey toprağa meyillidir, sudan gelen her şey suya, havadan gelen her şey havaya. Onları birbirlerinden ayırmak için araya engeller koymak, güç kullanmak gerekir. Ateş, barındırdığı ateş öğeleri sebebiyle yükselir, ama yeryüzünde alev almaya hazırdır; biraz kuru olan her madde
46 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.