Yazarın Afife Jale ile ilgili yazdığı biyografik romanını okumuş ve kişilerin duygusal dünyalarının, ruh hallerinin, yaşamlarının tarihi olaylarla birlikte aktarılmasına hayran kalmıştım. Kitap o kadar sürükleyici yazılmıştı ki hangi ara bitirdiğimi fark edememiştim
Celile romanı da aynen öyle...
Aristokrat bir ailenin iyi eğitim almış ressam kızı, mühim bir ailenin gelini, tanınmış bir şairin annesi ve önemli bir şairin -bir dönem için de olsa- ilham kaynağı olan Celile'nin duygusal dünyasına, karşılaştığı zorluklara, iz bırakan hayatına şahit olurken aynı zamanda Meşrutiyet'in İlanı, 31 Mart Vakası, İttihat ve Terakki'nin yönetime el koyması, Trablusgarp ve Balkan Savaşları, I Dünya Savaşı, Mustafa Kemal'in başlattığı kurtuluş mücadelesi, Cumhuriyet'in İlanı, II Dünya Savaşı... gibi pek çok tarihi olayı da yaşayanların bakış açısıyla okuyoruz.
Roman Nazım Hikmet'in doğduğu 1902 yılının Selanik'inde başlasa da paralelinde 1950 yılında Nazım Hikmet'in hapishanede başlattığı açlık grevi ile devam ediyor.
Roman boyunca Celile, Fransız arkadaşı Marcel'e yazdığı mektuplarla yaşadıklarını, memleketinin durumunu ve bunların kendisinde bıraktığı izleri ilk ağızdan anlatıyor.
1950 ye gelindiğinde, Celile'nin oğlunu açlık grevinden kurtarmak için giriştiği mücadele sırasında yaşadıkları geçmişle bağlantılı olarak anlatıtıyor. Bu bağlantılar arasındaki geçişlerin çok başarılı olduğunu, adeta birbirini tamamladığını düşündüm okurken.
Sonuç olarak; tarihe ve biyografik eserlere meraklıysanız ve sürükleyici bir kitap okumak istiyorsanız keyif alacağınız bir kitap.