beynim karaciğerime küstü, buna devam etmek için biraz daha iç ayık kafayla çekilmez dedi.
pis bir huyum var, sevmesem de bitiririm başladığım kitabı ya da filmi. bu da zaten ince bir kitap, yoksa ilyada gibi acı bir tecrübem var yarım bırakmak durumunda kaldığım.
ne konuyu sevebildim ne de yazım dilini. bu yaklaşımı topa tutar tabii derin edebiyatçılar. ama haz meselesi. bu tarz benim değil.
tutunamayanlar'da da çok zorlanmıştım. ikinci başlayışımda etimden et kopararak bitirebilmiştim. hala da anlamam böyle zor ve yeterince kalın bir kitap nasıl olur da okuma oranı bu kadar düşük olan bir ortamda kendisine alıcı bulabilir diye. demek ki derin edebiyatçılar belirliyor bazı kitapların popülaritesini. derin edebiyatıçı deyip duruyorum da bunların ortak bir adı var mı, neist oluyorlar bilmiyorum. güney amerika edebiyatı da sevmem mesela. tarzları farklı da olsa benzer görüyorum bunları. realist değil desem, zebercet'i çözemedim bile; diyemiyorum. kendimi sınıflandırmak durumunda kalıyorum, hangi türleri sevip sevmediğimi daha iyi anlıyorum bu kitaplarla. kitap başlığına kendini tanı gibi ekşi itiraf niteliğinde bir görüş paylaşmış oldum. öyle bir eser. benim gibi düz insanız okumayın boşverin. yok ben düz insan değilim diyorsanız okuyun, seversiniz muhtemelen. bu kadar insan boşa sevmedi ya.
yine de görsel yorumunu merak ettiğim için filmini de izleyeceğim.
son olarak adetimi es geçmeyeyim. yusuf atılgan'ın ilk baskısı 1973'te bilgi yayınevi tarafından yapılan ve şu an da can yayınları'ndan çıkan kitabı. can'dan önce de yky'deydi.