Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“Belki firavunlar piramitlerini kırbaç altında inleyen kölelerin emekleriyle yükselttiler. Günümüzde olay biraz farklı. Köleler belki ben de firavun olurum düşüncesiyle piramidin inşasına gönüllü olarak ve tebessüm ederek katılıyorlar.”
Sayfa 12
Karanlıklar Efendisi, parmaklarıyla benimkileri arayarak, “Alina,” diye tekrarladı. Gözlerime yaşlar doldu, şaşırdım. Uzanarak elinin üstüyle yanağımdaki yaşları sildi. Kanlı dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm peyda oldu. "Yasımı tutacak biri." Çok ağırmışçasına elini indirdi. "Kirletecekleri," dedi soluğu kesilerek, elimi biraz daha sıkarak, "bir mezar istemiyorum." "Peki," dedim. Gözlerimden yaşlar boşaldı. Geriye hiçbir iz kalmayacak. Titredi. Gözkapakları kapandı. "Bir daha," dedi. "Adımı bir daha söyle." Kadimdi, biliyordum ama o an sadece bir çocuktu; çok zeki, gereğinden fazla bir güç bahşedilmiş, omuzlarına sonsuz bir yük yüklenmiş. "Aleksander" Gözleri kırpışarak kapandı. "Yalnız kalmama izin verme." diye mırıldandı. Sonra son nefesini verdi...
Sayfa 401Kitabı okudu
Reklam
yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlar
"Ne zaman kendimle baş başa kalsam, Raif Efendi'nin saf yüzü, biraz dünyadan uzak, buna rağmen bir insana tesadüf ettikleri zaman tebessüm etmek isteyen bakışları gözlerimin önünde canlanıyor. Halbuki o hiç de fevkalade bir adam değildi. Hatta pek alelade, hiçbir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi. Hayatımızın bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet olmadığı muhakkaktı. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendimize sorarız: " Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık, hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?" Fakat bunu düşünürken yalnız o adamların dışlarına bakarız; onların da birer kafaları, bunun için de, isteseler de istemeseler de işlemeye mahkum birer dimağları bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç alemleri olacağını hiç aklımıza getirmeyiz. Bu alemin tezahürlerini dışarı vermediklerine bakıp onların manen yaşamadıklarına hükmedecek yerde, en basit bir beşer tecessüsü ile, bu meçhul alemi merak etsek, belki hiç ummadığımız şeyler görmemiz, beklemediğimiz zenginliklerle karşılaşmamız mümkün olur. ... Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır. "
İştahla gülünmez bizde, Az biraz tebessüm edilir.
Şimdiye kadar tesadüf ettiğim insanlardan bir tanesi benim üzerimde belki en büyük tesiri yapmıştır. Aradan aylar geçtiği halde bir türlü bu tesirden kurtulamadım. Ne zaman kendimle baş başa kalsam, Raif Efendi'nin saf yüzü, biraz dünyadan uzak, buna rağmen bir insana tesadüf ettikleri zaman tebessüm etmek isteyen bakışları gözlerimin önünde canlanıyor. Halbuki o hiç de fevkalade bir adam değildi. Hatta pek alelade, hiçbir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi.
Sonuna kadar okuyun :’)
Şimdiye kadar tesadüf ettiğim insanlardan bir tanesi benim üzerimde belki en büyük tesiri yapmıştır. Raif Efendi’nin saf yüzü, biraz dünyadan uzak, buna rağmen bir insana tesadüf ettikleri zaman tebessüm etmek isteyen bakışları gözlerimin önünde canlanıyor. Halbuki o hiç de fevkalade bir insan değildi. Hatta pek alalade, hiçbir hususiyeti bulunmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi.
Reklam
Biraz da Benmişim Senden Geriye Kalan
Sen şimdi yüz yaşındasın Ömrünün rüyaları geçiyor hayalinden Ben geçiyorum yüreğinden akıp gelen Kitap dolusu şiirlerimle Kırışan dudaklarında yanık bir tebessüm Dalıp gidiyorsun karanlıklara
Sayfa 58 - Timaş Yayın GrubuKitabı okudu
Gök kurşuni. Başım biraz yorgun ve içim titriyor. Gök ziyasını benim için kısmış gibi ; içimde dinlenmek ihtiyacı var, içimde hafif gıdıklayıcı bir tebessüm var.
Sayfa 29 - Can Yayınları - 56. BaskıKitabı yarım bıraktı
Yağmur yağmamış hani günlerce. Bir tek bulut yok gökyüzünde. Köylü perişan. Ters giyilen cübbeler nafile, yağmur duaları icâbetsiz. Açı doyurmuşlar, fakiri giydirmişler, yetimin başını okşamışlar, yok yine yok. Bir dervişin yolu o köye düşende ahvâli anlatıp arz-ı hâl eylemişler. “Nerede bir yanlış ettik bilmiyoruz ama vaziyet bu, bize bir yol gösterin, bir de siz ellerinizi yağmurun Rabbine açın” diye niyaz etmişler. Derviş onları iyice dinledikten sonra; “bu köyde ne kadar küçük çocuk varsa hepsini buraya toplayın” demiş. Şaşırmışlar ama vardır bir hikmeti deyip isteneni yapmış köylüler. Derviş baba çocuklarla biraz sohbet etmiş, her birini tek tek dinlemiş. Sıra küçük bir çocuğa gelince tebessüm ederek köylüleri çağırmış yanına. Bakın demiş, dinleyin bu gül yüzlüyü ve anlayın yağmur niçin yağmıyor. O gül yüzlü biraz da mahcup anlatmaya başlamış: - “Babam, bayram için bana yeni bir ayakkabı aldı. Ben her gece uyurken Allah’ım diyorum ne olur yağmur yağmasın. Yağmur yağıp da yeni ayakkabılarım çamur olmasın.” Gönlünü yapmışlar çocuğun, “Biz sana yeni bir ayakkabı daha alırız” demişler. Bulutlar duymuş çocuğun râzı olduğunu, yağmurun Rabbi, haydi demiş bulutlara, köylü çifte bayram eylemiş. Allah aynı Allah, hakikat aynı hakikat, köy aynı köy…
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.