Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tarık Buğra Dikici

Tarık Buğra Dikici
@bluetix
Film hastası olmakla beraber yeni yeni kitap hastası.
Öğrenci
Ön Lisans
Çanakkale
Sakarya
66 okur puanı
Ocak 2018 tarihinde katıldı
"Bir kötürüm koşmak istese, çevik bir adam da istemese, ikisi de oldukları yerde kalırlar."
Reklam
''Sessizliğin sonunda cevap, Günlerimizin sonunda ölüm vardır. Hayatımızın sonunda ise yeni bir başlangıç.''
Sayfa 547Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
''Herkes kayıp olan şeyi arıyor. Satın almak sadece onlara kendilerini boş hissettiriyor; bu gerçekte istedikleri şey değil. Hayat sevgi üzerine kuruludur, eşyalar üzerine değil.”
Sayfa 521Kitabı okudu
Ben hasta bir insanım, bedenen değil. Hasta olan ruhum, beynim. Bütün değerlerimi kaybetmiş gibiyim. Hiçbir şeye aldırdığım yok.
Reklam
''Devlet denilen şey, üst katları geniş pencereli, yüksek tavanlı, sütunlu, bol ve temiz havalı ve aydınlık; alt ve bodrum katlarıysa karanlık, rutubetli, dar ve penceresiz bir şato değildir.''
''Aydın olmak demek, modaya uygun elbise, şapka giymek ve kolalı gömlek giyinmek demek değildir. Aydın kesim, halkın beyni konumundadır. Halkımız sizi iyi bir eğitim aldıktan sonra yüksek bir gelir elde edesiniz, geceleri eğlenesiniz diye sizi o konuma getirmemiştir. Böyle olanlar gerçek aydın olamazlar. Onlar yozlaşmışlardır.''
Konuşmaktan vazgeçtin ve sana cevap veren tek şey sessizlik oldu.
Hiçbir şey yapamazsın, kendinden kaçamazsın, kendi bakışından kaçamazsın, hiçbir zaman bunu yapamayacaksın: Hiçbir sarsıntının, hiçbir seslenmenin, hiçbir yanığın seni uyandıramayacağı kadar derin uyumayı başarsan bile, bu göz hep olacak, senin gözün, hiç kapanmayacak, hiç uyumayacak olan gözün. Kendini görüyorsun, kendini gören kendini görüyorsun, sana bakan sana bakıyorsun. Uyansan bile, görüntün aynı, değişmez kalacak. Kendine binlerce, milyarlarca gözkapağı eklemeyi başarsan bile, hala, arkada, seni görmek için bu göz olacak. Uyumuyorsun, ama uyku artık gelmeyecek. Uyanık değilsin ve hiç uyanmayacaksın. Ölü değilsin ve ölüm bile seni kurtaramayacak..
Yalnızsın. Yalnız bir adam gibi yürümeyi, aylak aylak dolaşmayı, sürtmeyi, bakmadan görmeyi, görmeden bakmayı öğreniyorsun. Saydamlığı, hareketsizliği, varolmayışı öğreniyorsun. Bir gölge olmayı ve insanlara sanki hepsi birer taşmış gibi bakmayı öğreniyorsun. Oturur durumda, yatar durumda kalmayı, ayakta durmayı öğreniyorsun. Her lokmayı çiğnemeyi, ağzına götürdüğün her parça yiyecekte aynı manasız tadı bulmayı öğreniyorsun. Resim galerilerinde sergilenen tablolara sanki duvar parçalarıymış, tavan parçalarıymış gibi, duvarlara, tavanlara da yağlı boya resimlermiş gibi bakmayı öğreniyorsun, üstlerindeki hep başa dönen onlarca, binlerce yolu, amansız labirentleri, kimsenin çözemeyeceği metni, parçalanmakta olan yüzleri bıkmadan yorulmadan izliyorsun.
Reklam
Yalnızsın, ve yalnız olduğun için de saate hiç bakmaman, dakikaları hiç saymaman gerek.
Arzularına en uygun düşen kişiliği seçebileceksin, tam senin ölçülerine göre titizlikle biçilmiş olacak. Nişan verilecek mi sana? Kültürlü mü olacaksın? Ağzının tadını iyi bilen biri mi? Böbrek ve kalp uzmanı mı? Hayvan dostu mu? Boş saatlerini akortsuz piyanonda, sana hiçbir zarar vermemiş olan sonatları katletmekle mi geçireceksin? Yoksa, sallanan bir koltukta, kendi kendine yaşamın iyi yanları da olduğunu tekrar ederek pipo mu içeceksin?
Pek yaşadın denemez, oysa her şey çoktan söylendi, çoktan bitti. Topu topu yirmi beş yaşındasın, ama yolun çizilmiş bile. Roller hazır, etiketlerde: Bebekliğindeki oturaktan yaşlılığındaki tekerlekli sandalyeye varana kadar oturulacak tüm yerler orada durmuş sıralarını bekliyorlar. Serüvenlerin öyle iyi betimlenmiş ki, en şiddetli isyan bile kimsenin kılını kıpırdatmayacaktır. Sen istediğin kadar sokağa çıkıp insanların şapkalarını başlarından uçur, başına iğrenç şeyler tak, çıplak ayakla yürü, bildiriler yayınla, önüne çıkan bir kapkaççıyı geçerken kurşunla, boşuna, bir işe yaramayacak: Düşkünler yurdunun yatakhanesinde yatağın çoktan yapılmış, lânetli şairler sofrasında yerin ayrılmış. Sarhoş Gemi, sefil mucize: Harrar bir panayır eğlencesi, turistik bir gezidir. Her şey öngörüldü, her şey en ufak ayrıntısına kadar hazırlandı: büyük aşklar, soğuk alaycılık, ıstırap, bolluk, egzotizm, büyük serüven, umutsuzluk. Sen ruhunu şeytana satmayacak, ayaklarında sandaletlerle gidip kendini Etna'ya atmayacak, dünyanın yedinci harikasını yıkmayacaksın. Ölümün için her şey çoktan hazır: Seni öldürecek top güllesi çok uzun zaman önceden eritilip döküldü, tabutunun peşinden ağlayacak olan kadınlar çoktan tutuldu.
Çevrende her zaman eyleme, büyük tasarılara, coşkuya ayrıcalık tanındığını gördün: öne atılan adam, gözlerini ufka dikmiş adam, dimdik ileriye bakan adam. Pırıl pırıl bakış, kararlı çene, kendinden emin yürüyüş, karın içeride. Kararlılık, girişkenlik, ses getiren hareket ve zafer, son derece örnek bir yaşamın son derece berrak yolunu gösterir, yaşam mücadelesinin pek saygıdeğer resimlerini çizerler.
Sen bir aylak, bir uyurgezersin, bir istiridyesin. Tanımlar saatlere, günlere göre değişiyor ama taşıdıkları anlam az çok belli: Yaşamanın, harekete geçmenin, bir şey yapmanın pek sana göre olmadığını hissediyorsun; sadece sürüp gitmek istiyorsun, sadece bekleyişi ve unutuşu istiyorsun.
Oturuyor ve beklemek istiyorsun sadece, bekleyecek bir şey kalmayana kadar beklemek: Gece olsun, saatler vursun, günler geçip gitsin, anılar silikleşsin.
Reklam
Bir şeyler kırılıyordu, bir şeyler kırıldı. Kendini -nasıl demeli?- dayanıklı hissetmiyorsun artık: Sana bugüne kadar güç veren -öyle sanıyordun, öyle sanıyorsun-, yüreğini ısıtan şey, varoluş duygun, neredeyse önemli olduğun duygusu, dünyaya bağlanma, dünyada kalma duygusu eksikliğini hissettirmeye başlıyor.
Ne kimseyi görme, ne de konuşma, düşünme, dışarı çıkma, yerinden kımıldama isteği duyuyorsun. Yine böyle bir günde, biraz daha önce, biraz daha sonra, bir şeylerin yolunda gitmediğini, açık konuşacak olursak, yaşamayı bilmediğini, hiç bilmeyeceğini şaşırmadan keşfediyorsun.
Bildiklerini, düşündüklerini, yabancılaşma üzerine, modernlik ve boş zamanlar üzerine, mamurlar ya da otomasyon üzerine, başkasını tanıma üzerine, Tocqueville'in rakibi Marx üzerine, 'Lukacs'ın düşmanı Weber üzerine senin neler bildiğini, neler düşündüğünü, neler düşünülmesi gerektiğini bildiğini dört, sekiz ya da on iki sayfada söylemeyeceksin. Söyleyecek bir şeyin de yoktu zaten, çünkü pek bir şey bilmiyorsun ve hiçbir şey de düşünmüyorsun. Yerin boş kalıyor.
Beni bu dünyaya getirenin günahını çekiyorum, ben bu acıyı kimseye çektirmeyeceğim.
''Kirli bir ırmaktır insan. Kirli bir ırmağı içine alması ve bozulmadan kalması için deniz olmalı kişi''
Reklam
Ey yepyeni zar dünyası. İçinde öyle yaratıklar var ki
Bir ceviz kabuğunda hapsolabilir ve kendimi sonsuz uzayın bir kralı sayabilirdim.
Yüreğimde asla bir korkak olmadım ancak eylemde her zaman bir korkak oldum.
“Cehennem nedir?Bence o sevmeyi başaramamaktan acı çekmektir. ''
“Her şeyden öte kendine yalan söyleme. Kendine yalan söyleyen ve kendi yalanlarını dinleyen insan, içindeki ve etrafındaki gerçekleri ayırt edemez hale gelir; kendisi ve başkalarına saygı duymamaya başlar. Saygı olmadığı zaman da sevmeyi bırakır.”