Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.38
Hatice Yazan
Hatice Yazan
@hyzn87
Kendini, okumaya, hayatı anlamlı yaşamaya, insan olmanın gerektirdiklerini hakkıyla yerine getirmeye ve minik bir mucizeye adamış bir anne…
Memur
Yüksek Lisans
Ankara
39 okur puanı
Kasım 2018 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitaplar
Okuma Hedefleri
Mizahın, gözyaşının, aksiyonun ve son ana kadar sizi diri tutacak merakın doludizgin yaşanacağı Pedina’yı bir solukta tüketmeye hazır mısınız ? diyor kitap kapağının arkasında. Hazır mıydım? Ansızın ve birazda benim isteğimle elime geçiverdi Pedina hiç aklımda yokken. Eee o kadar istemiştim; ardından da eh hadi bir de imzala da diyerek hem de.. İkiletmedi can arkadaş sözümü anında çıkardı ve çaktı imzayı verdi elime. O kadar jestten sonra ben de hazırdım artık Pedina’yı okumaya. Neyin içine düştüğümü anlamadan... Üçüncü kitabını okuyordum alıştım kalemine demiştim kendi kendime. Kitap kapağının arkasındaki yazıyı görene dek. Meraksa merak, heyecansa heyecan, aşksa aşk, cinayet ve sır kitapta her şey var. Sonuna kadar da diri tutmuş, bir solukta tüketivermiştim. Akıcı kalemi, sizi diri tutan heyecan ve merakı çok yüksek kitabın. Cinayetin kimin işlediğini anlayamayacak kadar da inandırdı beni. Bir Zehra’da ben oluvermiştim kitabı okurken. Ne diyim Ahmet Ümit’i aratmadı can arkadaş. Önceki eserlerinde de dediğim gibi sen hep yaz dostum biz de okuyalım bir solukta. Darısı Güven Bana’nın başına.
Serkan Karaismailoğlu’nun akademisyen kimliğinin altında aslında bir polisiye, bilim kurgu yazarı olduğunu gösteren bir nöro-roman. Nöro-roman diyorum çünkü kendisi böyle tanımlıyor kitabı. Aslında fazlası ile bilim kurgu ve polisiye içeriyor Pia Mater. İlk çıktığında aylarca, günlerce her sosyal medyada karşıma çıkınca dayanamayıp aldım kitabı. Öyle bir büyük beklenti ile. Zira her gördüğümde övgüler, methiyeler dizilmişti. Ya ben çok büyük bir beklentiye girdim ya da kitap gerçekten çok klasik bir kurguya sahipti bilemedim. Bildiğim tek şey var, gerçekten büyük bir emeği olan kaynakçası çok fazlaca bir kitap. Kurgu klasik gibi olsa da kitabın başından sonuna kadar seni sıkmadan, elinizden bırakmadan okutuyor. Ve asıl mesele o kurgunun içerisine yerleştirilmiş bilimsel veriler. İnsan beyninin işleyişi ile ilgili her türlü veriyi öyle güzel yerlerde karşınıza çıkarıyor ki şaşırıp kalıyorsunuz. Öyle ki çok fazla bilimsel veri okumaya sıkılan ben büyük bir keyifle ve vay be diyerek okudum o cümleleri. Vay be insan ne güzel ne özel yaratılmış bir canlı dedim defalarca. Kalemini de sevdim yazarın, sade, akıcı, edebi yönden biraz uzak ama fazla göze çarpan bir durum gibi gelmedi bana. Zaten içeriğinde insan beynine dair bir çok bilgiye sahip bir roman da edebi yön de eksik kalsın dedim kendi kendime. Ben çok sevdim, severek, keyifle okudum. Devamını merakla bekliyorum. Ve herkese tavsiye ediyorum.
Kitabı ilk gördüğümde benim de ilk aklıma gelen sizin aklınıza gelen soruydu tartışmasız. Bağırmadan olur mu ? Mümkün mü ? Evet oluyormuş, olurmuş. Sadece karı-koca ilişkilerinde değil de tüm insan ilişkilerinde bağırmadan iletişim kurmak mümkünmüş. Önce şu konuya bir açıklık getireyim istiyorum. Yazar bu kitapta “bağırmak” kelimesine sadece ses yükseltmek gözü ile bakmıyor. İlişkilerde verilen her türlü duygusal tepkiyi bağırmak olarak nitelendiriyor. Küsmek, sitem etmek, uzaklaşmak ve hatta evlilikteki tüm sorumlulukları üstüne almak vb. gibi. Oysa ne kadar masumca dimi, kırılan kalbin tepkisizce küsmesi, ya da incinen birinin sitemkar bir cümlesi veyahut aman huzursuzluk çıkmasın diye tüm sorumlulukların bir kişi tarafından üstlenilmesi... Oysaki hepimiz aynı şeyi istemiyor muyuz, hem de her ilişkimizde. Olgunluk, sıcaklık, huzur, bağlılık ve yakınlık...İşte bu kitap karı-koca nezdinde tüm ilişkilerimizde kendimize, özümüze ulaşarak; duygu, ihtiyaç ve düşüncelerimizi açıkça ifade ederek kalıcı bağlar kurmanın yollarının olduğunu ve bağırmadan, küsmeden, sitem etmeden, incitmeden ilişkinin ve evliliğin mümkün olduğunu anlatıyor. Yine tipik bir kişisel gelişim kitabı lakin biraz sıra dışı bir anlatıma sahip. Tavsiye ederim.
#okudumbitti #bitmeyensevdam #okumaaşkına #bağırmayankarıkocaolmak
Okur Takip Önerileri
Bu Hamingway hayranlığı da bir anda nereden esti ki dedim kendi kendime kitabı almadan önce. Çok merakla ve isteyerek aldım çünkü. Nobel ödüllü bir yazarın ödülü almasında büyük etkisi olan bu eseri, öyle yalın akıcı bir anlatıma sahip ki bir oturuşta okuyup bitirivereceksiniz. Betimlemeleri ile “o gemide ben de vardım.” diyecek kadar hissettim kelimeleri, cümleleri. Basit bir hikaye ama içerdiği mesajları etkili. Ne diyordu ihtiyar balıkçı, “ insan yenilmek için yaratılmadı.” Azmin, umudun, mücadelenin ve yalnızlığın kitabı.. tavsiye ederim.
İskender Pala farklı bir tarzla çıkmış okuyucu karşısına bu kitabıyla. Doğu kültürü ile yazılmış 99 adet kısa hikayeden oluşuyor eser. Kısa ama insan hayatının her çağında okunup dersler çıkarılabilecek bir kitap. Edebi ağırlığı olmayan ama okunan her hikayede içinizin ısındığını hissedeceğiz zaman zaman gülüp zaman zaman düşüneceğiz akıcı bir çırpıda okunacak bir mesel. Ben okurken hem keyif aldım hem güldüm hem de düşündüm. Dersler de çıkardım kendime. Altını çizdiğim cümlelerim de oldu bu ne ki diye düşündüğümde. Ben sevdim ki ben İskender Pala’yı ve eserlerini hep severim. Tavsiye ederim. Okuyunuz efendim.
Toprak Ana
Bir Aytmatov eseri. Ben kendime çok kızıyorum bu kitaplar lisede okunması gereken eserler niye çok geç kalmışım diye. Yine her zamanki gibi yalın, akıcı, samimi ve edebi bir üslup; içine çeken bir hikaye. Tolganay bir köyde yaşayan evli ve 3 erkek çocuk ile bir geline sahip bir kadın. Küçük şeylerle kocaman kocaman mutlu olan Tolganayın Yaklaşan savaş ile eşini ve 3 erkek çocuğunu cepheye göndermesi sonucu zorlaşan ve savaş sonrası yıkılan hayatını anlatan Aytmatov insanların duygularına ve yüreğine dokunabilmeyi çok iyi başarıyor. Fakat savaşın tüm kötülüğüne rağmen kitabın umudu kaybetmeme ve çalışmaktan vazgeçmeme mesajları ise ilham verici. kesinlikle okunası. Tavsiye ediyorum.
Kerem ile Aslı
“Aşıklık ne müşkil haldir." diyor kitap kapağında. Öyle olsa gerek. Kitap öyle akıcı ki 130 sayfa ama bikaç saatlik diyebilirim. Şiir gibi bir anlatım tarzı var yazarın bu kitapta diğer kitaplarından farklı olarak. Çok duyulan çok bilindik bir aşk hikayesi Kerem ile Aslı. İçerisinde aşık Keremin kaleminden yazıldığı iddia edilen koşumlar da var. Yazarın şiir gibi anlatımı ile de birleşince eğlenceli bir eser olmuş sanki ama yaşanılan olay bir acı olunca üstünü kapatmış tabi. Bu nasıl bir aşk ki aylar yıllar boyunca sevdiğine kavuşma umudu ile at üstünde kaç km teptiriyor. Güzel bir eser edebi yönü ağır tavsiye ederim. Ben beğendim.
Kırmızı Pazartesi
Sonunda yazarla tanışmak fırsatını bulduğum bu kitapta neyi sorgulayacağımı kitap boyunca düşündüğüm bu eser sonunda öyle vurucu bir cümle ile bitince anladım. "Beni öldürdüler." Herkesin bildiği bir son aslında başından beri işleneceği kesin olan bir cinayetin öyküsü, cinayetten çok toplum baskının sebep olduğu ve yine toplum baskısı ile önyargılarla işlenen bir cinayete tanıklık ettim bu kitapta. Yine yazar bir söze değinmiş bu eseri ortaya çıkarırken " bana bir önyargı verin, dünyayı yerinden oynatayım." Kitaptan çıkardığım Notlar bunlar ben yazarı da kitabı da çok beğendim. Tavsiye ederim.
Okuduğum ama yorumlamadığım bu ayın diğer kitabı. Amin Maalouf okuduğum ikinci kitabı ilki gibi akıcı, etkileyici ve merak uyandırıcı; Doğuyu anlatan, kurgusu muhteşem bir eser. Ömer Hayyam ve rubaileri ile rubaiyatın 1072 yılında Semerkant’ta başlayan 1912 yılında titanic'te taşınırken denize düşüp kaybolmasıyla biten hikayesinin anlatıldığı kapağı etkileyici bu efsane kitap Tavsiye edilir. ️
Bilinçli Aile Olmak
Ve yılın son kitabı... Çok kişisel gelişim kitabı okuduğumdan mıdır ya da bu tarz bilgiler sık karşıma çıktığından mı bilemiyorum o kadar bilindik geldi ki yazılanlar. Bilinçli Aile olmak her zaman her şekilde de söylendiği gibi insanın kendini tanımasıyla kendini bilmesiyle başlıyor. Aile olacaksanız kendinden sonra evleneceği, evlendiği kişiyi yani eşini tanımalı. Sanırım zaten olay burda bitiyor. Yine de örnek olaylar ve çözüm önerileri ile insana farklı bakış açısı kazandırabilecek bir eser. Yazarın anlatımı üslubu öyle basit ve akıcı ki kısa sürede okunabilecek bir kitap. Mutlaka okunmalı diyemiyorum ama elinizde varsa boş geçmeyin diyebiliyorum.
Bugün Bize Kim Geldi
Evet, size bir Sezgin Kaymaz kitabı ile geldim bu gece. Sanırım tatil için yanıma aldığım en doğru kitaplardan biri idi; zira tatilde, sahilde, yolculukta size eşlik edebilecek en güzel hikayelerden oluşuyor. Samimi, eğlenceli, içten, birbirinden hem bağımsız hem de birbirine bağlı 8 öyküden oluşan kitabı okumak son derece keyifliydi benim için. Öyle yalın bir dili var ki yazarın, öyküleri okurken kimi zaman gülmekten karnınıza ağrılar giriyor kimi zaman da hüzünlenip düşüncelere dalıyorsunuz. Ayrıca yazarın akıcı ve sıradan bir olayı bile merak uyandırıcı bir şekilde anlatması var ki bir çırpıda okuyuveriyorsunuz. Hepsi birbirinden güzel 8 öyküden beni en çok etkileyen ise kitaba adını veren öykü ile Sevgili Mektupkardeşlerime kısmı oldu. Eğlenmek, tebessümün tadına varmak ve hafif de hüzünlenmek istiyorsanız bu kitap tam aradığınız tatta. Tavsiye eder, iyi geceler dilerim
Martı
Bir kişisel farkındalık kitabı. Sadece 2 saatte okunup biten çoğu sayfası fotoğraflar ile dolu olan psikolojik bir öykü. Martı Jonathan Livingston adında bir martı üzerinden işlenen ise kişinin kendini keşfetmesi, sınırlarını aşabilmesi ve toplumun size çizdiği sınırların farkına vararak bu sınırları aşabilmeyi sağlayan bir kitap. Akıcı, yalın etkileyici bir eser. Tavsiye ederim.
Eserde altını çizdiğim bikaç cümleden birini eklemek istiyorum.
“Yaşamın gerçek anlamını arayan, bulmaya çalışan bir martıdan daha sorumluluk sahibi biri olabilir mi? Bin yıldır yaptığımız tek şey balık peşinde koşmak. Artık yaşamak için bir nedenimiz olmalı; öğrenmek, keşfetmek, özgür olmak gibi.”
Not: Fotoğraf alıntıdır.
#amokkoşucusu
#bitmeyenyollar
#stefanzewig
Ağrı’da yaşanan kötü hava koşulları nedeniyle cumartesi günümün heba olmasına göz yumamadım. Hem yorgunluk hem uykusuzluk hem de sinir strese rağmen 60 sayfalık kısacık ama etkileyici olan bu eseri bitirdim ama ben kitabı bitirdiğimde yol hala bitmemişti.
Neyse ben önce Amok Koşusu ne demek bunun bi
Okumaya doyamadım, doyamıyorum, doyamayacağım da... Öyle ki Zweig insan ruhuna öyle güzel dokunuyor, kelimelerin gizemi ile öyle güzel dans ediyor ki, elinizden bırakmak istemiyorsunuz. Bu okuduğum kaçıncı kitabıdır sayamadım ama ben yine öyle keyif aldım ki anlatılmaz yaşanır diyebiliyorum sadece. Kitaba adını da veren Mürebbiye dahil 4 öyküden oluşan bu kısacık ama enfes öykü derlemesinde usta anlatımı ile yine insanın kusurlarını, özlemlerini, karşılaştığı engelleyici durumları empatiyle çözümlüyor. Kesinlikle bu adamı okumak ve anlamak lazım. Hakkıyla okuyabiliyorumdur umarım. Tavsiye ederim ️
Ahmet Ümit’in yayınlanan ilk öyküsü olması nedeniyle midir bilemem diğer eserleri kadar tat alamadım ben ama tarz olarak hepimizin bildiği yalın, akıcı ve merak uyandırıcı bir üslupla yazılmış eser. 80li yıllarda yaşanan siyasi olayları, 12 Eylül darbesinde yaşananları kısa öykülerle kaleme dökmeye çalışmış. Öyküler de bütünlük var gibi de yok gibi de orası biraz belkide bence havada kalmış. Lakin Ahmet Ümit’in söz ustalığı bu eserde de kendini göstermiş. Sıkılmadan bir solukta okunan bu öykü derlemesini çok beklenti içerisine girmeden okuyabilirsiniz.
Yine bir cinayetle başlamıştı. Ve başkomiser Nevzat ile ekibi iş başındaydı. Ahmet Ümit tarzını yine konuşturmuş ve soluksuz okunabilen bir eser çıkarmış ortaya. Öyle ki kitabı elinizden bırakmak istemiyor bir an önce sonuca ulaşmak için okuyor okuyor okuyorsunuz. Okuduğum saatleri toplamda ele alsam bir günü bulmamıştır. Ama ara ara elime aldığım halde 3 günde bitirdiğim bu kitap aslında Türkiye gerçeklerini ve acımasızlığını ortaya seriyor. Çocuk istismarı ve organ kaçakçılığı üzerine mesajları olan güncel olaylarla pekiştirilmiş olay örgüsü ile sizin hikayeden kopmamanızı sağlayan Ahmet Ümit olayın sonunda okuyanı yine ters köşe yapmayı çok iyi biliyor yazarın marifeti zaten burdan da belli oluyor. Ben severek, üzülerek yer yer insanlığı sorgulayarak ve büyük bir merakla okudum, beğendim ve herkese tavsiye ederim.
Uzun bir aradan sonra tam da aranılan bir kitapla dönüş yaptım kitap okuma serüvenime. Öncelikle bana bu kitabı hediye edip yazarı ile tanışmama vesilen olan çok sevdiğim kitap kardeşime teşekkür ederim. Aslında yorumladıktan sonra da bir sürü nedenden dolayı kendisine teşekkürlerime devam edeceğim için başta bir postasını etmiş olayım.
Öyle bir
61 mektup var kitabın içinde , hepsi birbirinden güzel. Kendisine gelen geç okuduğu bir mektuba kefaret olarak yazılmış 61 mektup.
Yazar ile çok sevdiğim bir dost sayesinde tanıştım ilk okuduğum kitabı kadar etkiledi beni. Öyle ki herkese hediye edesim var. Kime hediye edersem içine bir mektupta ben yazıp koyacağım.
Arka kapağındaki sözler burada da olsun istedim.
sevgili dost!
bu sabah kuş sesleriyle uyandım. ne güzel değil mi? hayır, güzel değil! açık penceremden ok gibi dalıp yastığıma saplanan karga sesleriydi.
kuş sesleri dediğimde aklına asla karganın gelmediğini biliyorum. bu, karganın da bir kuş türü olduğunu bilmeyişinden değil, karganın türünün en önemli özelliği olan güzel bir ötüşten mahrum oluşundan elbette. yüzümü yıkarken acaba diyordum; acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor? acaba 'insan' denince hatırlanıyor muyuz?
Öyle bir zamanda aldım ki elime, okumadığım günlere inat edercesine bitmesin diye diye sayfayı her çevirdiğimde ihaneti, sadakati, babasızlığı ve baba olma özlemini, hayat mücadelesini okudum. Ailenin ve yalnızlığın en gerçek haliyle anlatıldığı derinden yazılmış bu eser bana bitmesen olmaz mı dedirtti. Sen hep yaz Mehtap Soyuduru Çiçek biz de hep okuyalım. Emeğine, yüreğine, kalemine sağlık.
Rasim Özdenören’in ilk ve son romanıymış bu eser. Bünyesinde iki hikayeyi birden barındırıyor. İlginç bir de tarzı var kitabın zira ilk zamanlarda okurken kişileri algılamada biraz zorlandım ama kitap kendini okudukça açtı. Oldukça naif yazılmış bir eser. Ve edebiyat kokuyor. Neyse kitabın olay örgüsüne gelince.
Güllerin içinde bir adam...
50 yıl boyunca Insanlara bulaşmadan bir taşra kasabasında tek uğraşı gül yetiştirciliği olan; Kumar, içki,bozulmuş yaşamlar,yamalı sevgiler olmadan, aldanışlar, aldatmacalar olmadan geçen bir ömür. Kurtuluş savaşı yıllarından sonra geride bıraktığı ölülere, değişen dünya düzenindeki insanlara kırılarak böyle bir yalnızlık tercih ediyor.
Diğeri ise Sitare ve onu sevdiğini sanan adam arasında geçiyor ve tabi arkadaşları. Adamın kafa karışıklıkları romanın sonuna kadar devam ediyor.
İnsanların sahtekarlıkları ve hayatı yaşanmaz kılmaları, iki yüzlülükleri ile ilgili müthiş konuşmalar geçiyor.
Hikaye daha çok kendini ani modernleştirmeye kaptırmış insanımızı anlatıyor. Hayatların, güvenlerin, sevmelerin bir örümcek ağına bağlı oluşları. Ta ki Gül yetiştiren kahramanımız bir gün bizim dünyamıza gelmesine kadar.Insanları tutup silkelemesi ve bunun da yine bir sinek sesi gibi duyulması ne ağır bir dram. Tıpkı yaşarken ölmek gibi..
Kitapta gül yetiştiren kahramanımızın sorduğu ‘’Sizler nasrani misiniz? Yoksa mecusi misiniz? Hangi millettensiniz?’’ soruları beni dehşete düşürdü.
Verilen mesajlar açısından çok ayrı bir kitap ve Özdenören bunu kendi üslubuyla daha güzel bir yelpazede sunmuş.
Kesinlikle tavsiyemdir.
Dost bildiklerimizden gelen hediyeler öyle mutlu eyler ki insanı, huzur bulur, can bulursunuz. İşte bu kitap en sevilenden geldi onun da dediği gibi “ ilmek ilmek huzur işlemeye ruhuma“. Fesleğen gibi ruhu sakinleştiren, vücudu rahatlatan özelliği ile öyle güzel geldi ki. Rahatladım, huzur buldum. Ve hep dediğimiz gibi her kitabın insana kattığı muhakkak bir şey vardır Fesleğen öyle. Sıkılmadan zevkle altını çize çize okunabilecek bir eser. Sıradan olmasına rağmen insanı etkileyen bir anlatımı var. Hüznün, umudun ve vuslatın kitabı. Okumama vesile olan o gönlü güzel can’a teşekkür ediyorum Hayatınıza ufak bir mola vererek okuyunuz efendim.
Tartışmasız polisiye türünde Türk yazarların içinde en iyisi Ahmet Ümit. Bu da bizde daha fazla eserini okuma isteği uyandırıyor. Yine bir Ahmet Ümit klasiği. Yazarın roman olarak yazdığı ilk esermiş Sis ve Gece. O zamandan ne kadar usta bir anlatımı olduğu ortada imiş aslında. Üslubu, akıcılığı, sadeliği, kurgusu, olayların birbiri ile ilişkisi, karakterleri özenle yazılmış olduğunun birer kanıtı. Rüya sahnelerinin gerçekliği inanılmaz. Ayrıca ayrıntıların aslında önemsiz olmadığının en önemli göstergesi.
Aniden kaybolan bir üniversite öğrencisi genç kız. Sevdiği kızı bulmaya çalışan bir mit görevlisi. Yasak bir aşk hikayesi. İstihbarat içindeki entrikalar, örgüt evlerine düzenlenen baskınlar, asker sivil çatışması... inanılmaz ve beklenmedik bir sonla biten bu eser bana finalin askıda kaldığını hissettirdi. Bir İstanbul Hatırasındaki, Kırlangıç Hikayesindeki zevk-i vermese de beğendim. Tavsiye ederim.
