Hayatı azmin gücünü sembolice eden Jack London (1876-1916) 20. yüzyılın başlarında Amerika'nın en başarılı yazarıydı. İnsanlar ve hayvanlar arasında geçen etkili öyküleri, zorluklar karşısında hayatta kalma becerisi onun kendi hayatından aktardıklarıydı. Gayrimeşru bir çocuk olan London, Oakland'ın kenar mahallelerinde büyüdü. Otuz günlük bir mahkumiyet onun ahyatının dönüm noktası oldu ve yazmaya başladı. Eserlerinde sınırsız bir bireysellik ve doğanın yasalarını anlamaya yarayan Darwinist yaklaşım açıkca görülür.
Yarı kurt, yarı köpek, Beyaz Diş hem doğanın hem de insanın vahşetini öğrenir. Kutupların buzulunda neredeyse açlıktan ölecekken onu "eğitecek" bir adam tarafından alınır ve durmaksızın kırbaçlanır. Daha sonra bir başkası onu vahşi bir it dalaşına sokar. Beyaz Diş tüm bu güçlüklere bir şekilde atlattıktan sonra kendisine sevgi ve şefkat gösteren biriyle karşılaşır. Jack London, 17 yaşına geldiğinde bir gemiye binerek denize açıldı. Otuz günlük bir mahkumiyet onun hayatının dönüm noktası oldu ve eğitimine geri dönüp yazmaya başladı. Klondike'ta altın arayarak geçirdiği yılları Vahşetin Çağrısı ve Beyaz Diş gibi güzel hikayelerinde derin izler bırakmıştır.
