George Orwell’in kurduğu ütopik dünyanın aslında yaşadığımız dünyaya ne kadar benzediğini görüyoruz. Büyük Birader’in koyduğu yasaklarla, düşünce kısıtlamalarıyla dolu, düşüncelerinin senin tarafından şekillenmediği, partinin isteği ve izin verdiği doğrultuda düşünebildiğin hatta sana sen aslında şusun, şunu düşünüyorsun, şuna inanıyorsun diyerek bütün özgürlüğünün elinden alındığı, “siyasal özgürlük” ve “düşünsel özgürlük” kavramlarının ortadan kaldırıldığı, gerçekliğine inandığın bilgilerin bir yazıyla değiştirilmesi, geçmişinin yeniden yazıldığı, şimdinin denetimde tutulduğu, bir yazıyla bütün tarihten silindiğin, 2+2=4 olduğunu bilmene rağmen 5 diyebildiğin, her yerde bulunan tele ekranlar sayesinde her hareketinin, diyaloğunun takip edilmesi, nefretin üzerine kurulu ezmenin ve ezilmenin, arkadaşlığın ve aile kavramının ortadan kaldırıldığı, partiye sadakat dışında sadakat diye bir şeyin olmadığı ve sevginin sadece Büyük Birader’e duyulduğu bir Okyanusya. Zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleştirildiği ve oluşturulan totaliter rejime karşı olan Winston’un isyanını ve aşkını anlatan mükemmel bir kitap.