MÖ Beş Milyon: Bilinen en eski insan benzeri maymun cinsi olan Australopithe- cus Afrika'da ortaya çıktı.
MÖ İki Milyon: Homo habilis ve dişisi ellerini kullanarak yonttukları taşlarla aletler yapıyordu ve hâlâ Afrika'dan çıkmamışlardı.
MÖ 1,5 Milyon: Meşaleyi homo erectus ve femina erecta devraldı. Gerçekten de ateşi keşfeden ilk
"Günlük, bir edebî malzeme olmasının yanında yazarının gündelik hayatını, sırlarını, en insani yönlerini açığa vurması bakımından da önemli bir yazın türüdür. Hele de bu günlüğü tutan kişi dünya edebiyatının önemli bir ismiyse, yazdıkları daha bir anlamlı hale gelir, okurlar tarafından fazladan bir dikkatle takip edilir
. "Söz konusu
(Şevval's version)
(Çok özendim o yüzden üşengeçlik bile yapmadım şsödmcmcöd)
~ben şevval(başka adım yok,annem engellemeseyiş babam adımı zeynep koyacakmış ama o kardeşime nasip oldu)
~gözlük derecemi anne ve babamdan miras aldım(ama onlar lazer olup kurtuldular)
~aşırı aşırı aşırı üşengecimdir,beni tanıyan birine sorsanız hakkımda
Umarım benden bıkmazsın, seversin herkes önce sevdiğini söylerdi umarım sonra bırakmazsın. Söyledikten sonra ağzıdan bir laf çıktıktan sonra hele bir de inandırıcılığı varsa benim inanasım deli gibi kanacağım sevilmeye hasretle kaldığım zaman gelmişse, Yapamıyorum demezsin olmuyor demezsin senden önce başkası vardı seninle de onu unutma
Merhaba mutlu haftasonları dilerim sizlere haftasonunuza eşlik edecek kitabımla geldim.
@canmuyanik kaleminden @otekiyayinevi tarafından yayınlanmış Yediveren Felaketi adlı kitabı okudum.
Fazıl işinde başarılı işler yapan bir röportajcıdır. Severek takip ettiği yönetmen Barış Ergüderden aldığı iş teklifini görüşmek için gider fakat kafasındaki ikilemde kaldığı noktalar vardır.
Yemişveren Tv yayınlanacak olan bir kurgu,hazırlanan platoda ünlü yönetmenin an be an ölümüne şahit olacaktır izleyici,Fazıl ise orada platoda bulunan herkesle röportaj yapacaktır ve direk olayın içindedir.
Bu ünlü yönetmene göre oldukça ses getirecek bir iştir peki Fazıl bu işi kabul edecek midir?
Herkes hipnotize olmuş ve ülkede bu süreçte bir salgında başlamıştı tabi spoi vermeyeceğim bununla ilgili şimdiden keyifli okumalar dilerim yazarın kalemi daim olsun.
@oasisokuma
Her insanın hayatında bazı geceler, bazı günler, bazı demler, bazı akşamlar vardır ki ruhunu ele geçirir, ona yeni bir yol gösterir, hiçbir zaman unutulmaz, kendi gölgesi gibi ölümüne kadar takip eder onu...
Bir adam ki açlıkla boğuşuyor, zar zor bir iki yemek buluyor, yer yemez midesine uzun süre yemek girmediği için kusuyor, barınacağı bir yer olmadan üşüyerek, sefalet içinde yaşıyor. Bunun üstüne, ümidini kaybetmeden iş arıyor fakat bulamıyor. Yazarlık yaparak hayatını kurtarmaya çalışıyor. Edebiyatı seviyor. Tıpkı
Her insanın hayatında bazı geceler, bazı günler, bazı demler, bazı akşamlar vardır ki ruhunu ele geçirir, ona yeni bir yol gösterir, hiçbir zaman unutulmaz, kendi gölgesi gibi ölümüne kadar takip eder onu.
Gerçekten sürükleyici bir kitaptı. İlk kitapta tanıştığımız çoğu karakter Ölühane Kapıları'nda yoktu ama yeni karakterler de okutturdu baya.
Malazan serisi favorilerim arasına girmeyi başardı. Şu ana kadar o listede yalnızca Kral Katili Güncesi ve Buz ve Ateşin Şarkısı vardı. Bu kadar başarılı bir seri neden bu kadar geç çevrildi anlamış
Kitabı böyle tanımlamadan önce olumsuz anlamda eleştirdiğim yerleri belirtmek istiyorum ...
Öncelikle 150-200 sayfa boyunca gereksiz ayrıntılar yüzünden ilerlemekte zorluk çektim. Fransa'nin siyasi tarihini anlatırken yazar polisiye roman çizgisinden sapmış bizi tarihi bilgilere boğmuştur. Ayrıca sayfa altlarındaki dipnotlar anlatımı
Polidori kısa hayatının sonuna doğru bir kaza geçirdi ve sağlığı kötüye gitmeye başladı. Tıp mesleğinden ve edebiyattan uzaklaştı. Hukukla olan ilişkisi de kısa sürdü. Bir doktordu, ama kendi doktoru olamadı. Dozunu kaçırdığı ilaçlar, 1821’de genç yaşta ölümüne sebep oldu. 1815’te, kısaca “düş görürken yürümek” olarak açıkladığı “Oneirodynia” hastalığı üzerine akademik bir tez kaleme almıştı. Bundan bir yıl sonra, normal bir insanın uyuması gereken zaman diliminde uyanık kalan, tatlı düşler yerine canlı kâbuslarla muhatap olan, geceye ait bir kahramanın öyküsünü anlatacak ve edebiyat da onun gösterdiği düşün karanlığında yürümeye devam edecek, bu modern kahramanın adımlarını takip edecekti. İki yüz yıldır olduğu gibi…
(2) Temelde yatan akılsızlık: İşlemin genel tasarımı son derece akıllıca olabilir, ancak her bir bileşen adım ve adımlar arasındaki
her bir geçiş son derece basittir. Ne kadar basit? Görevine bağlı bir embesilin -ya da tümüyle mekanik bir cihazın- gerçekleştirebileceği kadar basit.
Standart, tipik bir benzetim der ki algoritmalar, acemi aşçıların takip etmesi için tasarlanmış bir tür tariftir. Usta şefler için yazılmış bir tarif kitabında şu tarz cümlelere rastlayabilirsiniz: "Balığı uygun bir şarapta neredeyse pişene kadar haşlayın." Ancak aynı süreç için yazılmış bir algoritma şöyle olur: "Etiketinde 'sek' yazan bir beyaz şarap seçin; bir tirbuşonla şişeyi açın; tavaya iki buçuk santim derinliğinde şarap dökün; tavanın altındaki ateşi yükseğe çevirin ... " Tarifi okuyanlardan bilgece kararlar, hassas yargılar ya da sezgiler beklemeyen, ölümüne basit adımlara ayrıştırılmış meşakkatli bir süreç.
Amelie kocasıyla birlikte kaçırılır, kendisini karanlık bir odada tutuklu olarak bulur, en başta ne bu işin arkasında kimin olduğunu biliyordur ne de neden orada olduğunu. Kitabı iki part ta okuyoruz, ilki kaçırılma, ikincisi hesaplaşma diye. İlk part ta Amelie’nin geçmişine de gidiyoruz, işte Amelie’nin kimsesinin olmamasına babasının ölümüne, neden Fransa dan İngiltereye geldiğine, arkadaşlarıyla nasıl tanıştığına, iş bulmasına, Ned ile nasıl evlendiğine vs, ve bu kısımlar beni en çok çeken yerler oldu. Kitabı ilk 100 sayfada çok beğenmiştim, akıcılık konusunda tüm kitap akıcı onun garantisini verebilirim en azından benim için öyleydi, yazarın kalemini de seviyorum diğer kitaplarından, ama bu ilerledikçe bi vasatlaştı, bir şeyler eksikti, kitabı takip etmekte zorlandım bi ara. Belki de bunun sebebi ilk partın sonunda olayların istediğim gibi gitmemesiydi ama her türlü okuduğum diğer iki kitabını göre daha alttaydı. Yine de pişman değilim, kötü de demiyorum ama daha iyisini yapabilirdi bence yazar bu kurguyla. Ayrıca Amelie’nin salaklığı ve kitapta erkeklerin ciğeri beş para etmezliğini de katarsak yer yer sinir bozucuydu. Yine de elbette okunabilir ama beklentimi yeterince karşılamadı, the guest’i okumayı planlıyorum simdi o daha iyidir diye ümitliyim bakalım, keyifli okumalar
The PrisonerB. A. Paris · St. Martin's Press · 20221 okunma