“Yeter ki sen beni hiç yazamayacağım bir romanın kollarına atma.”
Didem Madak’ın bu sözü ile başlayan kitap okuru farklı duyguların ve olayların içine atacağını gösteriyor gibi sanki.
Kitabın ilk sayfalarından itibaren kendimizi üç farklı kadının hikayeleri içinde buluyoruz. Her biri ile de kendimizi özdeşleştirebileceğimiz bir kelime, bir durum bulabiliyoruz. İlk başlarda karakterler fazlasıyla karmaşık ve birbirinden kopuk görünse de bir puzzle parçası gibi sayfalar ilerledikçe her bir olayın birbiri ile bağlantısını görebiliyoruz.
“Bir ailenin tarihini, deliliğini, derinliğini, karanlığını, neşesini, acayipliğini kumaşlar ve yiyeceklerle çevrelenen üç kadının gözünden anlatıyor Zeynep Kaçar Kabuk’ta.”
Sabiha, Sezin, Füsun… Üç ayrı kuşağın kadınları. Anneanne, kız, torun… Hepsi de ana kız olamamanın acısını içlerinde taşıyan, aile geleneği delirmek olan bir ailede sağlam kalmaya çalışan, bir aileye bir intihar yeter deyip yaşama tutunmaya çalışan, kaçabilmek için acı hatıralardan yıllarca uyuyan veyahut sürekli yemek yapan üç kuşak kadın…
“içine kapanık, korkak çocuklar da hak ederler sevilmeyi.”
Zeynep Kaçar hem yazarlığı hem oyunculuğu ile kalplere dokunmayı çok iyi başarıyor. Kitap hakkında söylenecek her bir kelime spoiler niteliği taşıdığı için alın okuyun. Tavsiye ederim:)