Ve sabahları kimse sizi uyandırmadığında, geceleri kimse sizi beklemediğinde ve ne dilerseniz yapabildiğinizde, buna ne dersiniz, özgürlük mü, yoksa yalnızlık mı?
İnce topuklu ayakkabıların üzerinde çılgınlar gibi koşuyordu. Acısı kalbinden ve gözbebeklerinden taşıyordu. Aldatılmış ve reddedilmiş duygusunu kaldırabileceğini düşünmüyordu. Her zaman sadece güzel bir beden ve yüz olarak algılanmaktan sıkılmıştı. İnsanlar onu vitrinde duran bir manken ya da magazinlerin yazıp çizdiği kafalarında fazla kurgulanmış hayali bir insan olarak tanımlamıştı. Kalbi, kıvrak zekası ve ruhu yok sayılıyordu. Bir ailesi olmasını ne kadar çok istemişti. Ama olmadı, başaramadı. Evlenmekle ve iki çocuk doğurmakla aile olunmuyordu çünkü. Yalnızlık onu kahrediyordu. İşte bu yüzden bu çatının üzerinde süzülüyordu.
"Bir de yalnızlık var, onu da hesaba katmak lazım. İlk başlarda onsuzluk sanıyorsun bunu ama değil, basbayağı yalnızlık işte. Aynalarda kendini görmekten sıkılacak kadar yalnızlık, yatağa yattığında kendi kokunu duymaktan öğürecek kadar..."
Ve sabahları kimse sizi uyandırmadığında, geceleri kimse sizi beklemediğinde ve ne dilerseniz yapabildiğinizde, buna ne dersiniz, özgürlük mü, yoksa yalnızlık mı?
- Charles Bukowski
Ahhh benim en uzak gurbeti gösteren sılam
kendimi bulduğum her yerde ,kayıp bir evreni ararken kullandığım pusulam
sen yerini bilirsin ;git ve bana güldüğümüz bir memleket getir !
bana ,ikinci kişiye giden tek kişilik bir yolculuk getir,
Getir bana ,belki biraz beyaz belki biraz mavi bulutların oynaştığı,
henuz kimsenin gözlerinin değmedigi