Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Colin Imber

7.0/10
4 Kişi
35
Okunma
4
Beğeni
1.576
Görüntülenme

Colin Imber Gönderileri

Colin Imber kitaplarını, Colin Imber sözleri ve alıntılarını, Colin Imber yazarlarını, Colin Imber yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
“Kadılar Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetiminde en önemli kişilerdi. Her şehir, kasaba, köy ve yerleşim yeri, imparatorluğun büyük kısmında bir Hanefî olan ve hukuku kendi mezhebinin öğretilerine göre yöneten bir kadının otoritesinidir.”
Sayfa 307 - Kronik KitapKitabı okudu
“Dîvân-ı Hümâyûn’un tamamı, -Cumartesi, Pazar, Pazartesi ve Salı olmak üzere- haftanın dört günü, yürütmeye ilişkin bütün üyelerinin katılımıyla toplanırdı.”
Sayfa 202 - Kronik KitapKitabı okudu
Reklam
Osmanlı İmparatorluğu, şeriatla ondan tamamen bağımsız bir biçimde gelişen seküler hukukun yan yana yaşadığı tipik bir modern-öncesi İslami yönetim özelliği göstermekteydi. Bu seküler hukuk, "kanun"du. Dini bir topluluğun hukuku olan şeriattan farklı olarak kanun, imparatorluğun hukukuydu.
Sayfa 30 - Tarih Vakfı Yurt YayınlarıKitabı okudu
“Orhan Bey’in halefi I.Murad, tasviri günümüze ulaşmış ilk Sarayı yaptırmıştır. Bu, Osmanlı gezgini Evliya Çelebi’nin on yedinci yüzyılın ortasında hâlâ ayaktayken tasvir ettiği Edirne’deki Eski Saray’dır.”
Sayfa 172 - Kronik KitapKitabı okudu
15. yüzyılın sonu ve 16. yüzyı­lın büyük bölümünde, İstanbul'da Fatih Camii'nin bitişiğindeki Sahn-ı Seman (Sekiz Medrese), Osmanlı İmparatorluğu'ndaki dini ve hukuki eğitimin zirvesini teşkil ediyordu. İstanbul'da Süleymaniye Camii'nin bi­tişiğindeki medreseler, külliyenin 1557'de tamamlanmasını izleyen on yıl­larda en itibarlı konumu işgal eder duruma geldiler. Medreselerde müderrislik kariyeri, yetişmiş hukukçuların kadı olarak kariyerlerini devam ettirmelerinin bir alternatifiydi. Bir müderrisin ilk ata­ması, yetersiz desteğe sahip bir taşra medresesine ve az bir maaşla olabi­lirdi, ama bu daha yüksek rütbeli bir medreseye ve nihayetinde İstanbul ya da diğer bir büyük şehirdeki hanedan kurumlarından birine yükseltil­me olasılığı sunmaktaydı.Doğru ilişkiler sayesinde bir müderris mesleğin daha aşağı basamaklarını bütünüyle atlayabilirdi. Medreseler aynı zaman­ da yargının yüksek kademelerine giden bir yoldu. Sultan, İstanbul, Bursa, Edirne ve diğer büyük şehirlerin kadılarını küçük kasaba kadıları arasından değil, aksine önemli medreselerin, özellikle de Sahn-ı Seman 'ın hocaları arasından atamaktaydı.
Sayfa 13 - Tarih Vakfı Yurt YayınlarıKitabı okudu
İmparatorluğun büyüklüğünün ve halklarıyla inançlarının çeşitliliğinin kaçınılmaz bir sonucu, hukuki çoğulculuktu. Şüphesiz uzak kırsal yerle­şim yerlerindeki köylüler ve aşiret mensupları, işlerini idare ederken ve an­laşmazlıklarım çözerken mahkemelere ya da hükümet görevlilerine baş­vurmaktan çok köy ya da aşiret geleneklerini kullanıyorlardı. Hıristiyanlar ve Yahudiler cemaat içi işlerin hallinde papazların ya da hahamların göze­timi altında belirli bir özerkliğe sahiplerken, Müslümanlar Müslüman mahkemelerine başvuruyorlardı. Toprak mülkiyeti ve vergilendirilmesin­deki feodal uygulamalarda bölgesel farklılıklar da mevcuttu. İmparator­luk, genişleme döneminde, feodal gelenekleri genellikle sonraki Osmanlı hukukuna iliştirilmiş olan, çok sayıda prensliği ve krallığı içine almıştı. Os­manlı hukuk uygulamasına bütünlük kazandıran, sultanın otoritesiydi. İs­ter Müslüman kadılar, ister Hıristiyan papazlar, hahamlar ya da seküler yöneticiler olsun, hukuk gücünü kullananlar, imparatorluktaki tüm yetkenin kendisinden neşet ettiği sultanın onları atamasından dolayı bunu ya­pabiliyorlardı. İmparatorluktaki her kasabanın, İslam hukukunu icra eden ve mahkemesi her dinden kişiye açık olan bir Müslüman kadısı vardı.
Sayfa 10 - Tarih Vakfı Yurt YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İnanç birliğini zorla kabul ettirmeye çalışan hükümdarlara alışık olan bir Batı Avrupalı için en dikkat çekici şey, padişahın tebaası arasındaki din­ llerin çeşitliliği olmalıydı. Osmanlı İmparatorluğu Müslüman bir siyasaydı, ama Avrupa'daki topraklarında Müslümanlar bazı yerel istisnalar dışında azınlığı oluşturuyorlardı. Nüfusun büyük çoğunluğunun Müslüman ol­duğu Asya'daki topraklarındaysa Hıristiyanlar bazı yerlerde çoğunluk ola­biliyorlardı. Aynı şekilde, özellikle 1492'de İspanya'dan kovulan Yahudi­ler'in yerleşmesinden sonra, özellikle İstanbul'da ve Selanik'te büyük bir Yahudi nüfus mevcuttu. Osmanlı şehirlerinin tipik bir özelliği, her biri bir ibadet yeri etrafında yoğunlaşan dini cemaatlere göre bölgelere ayrışma­sıydı. Ana dini cemaatler arasında da ayrılıklar vardı. Halk İslamının öne çıkan bir özelliği, bağlıları Müslüman ibadetinin ortodoks biçimlerine de uydukları sürece, heterodoks uygulamalarına ses çıkarılmayan tarikatların bolluğuydu. Padişahın Hıristiyan tebaasının çoğunluğu Rum Ortodoks ya da Ermeni kiliselerine mensuptu, ama birçok başka Hıristiyan cemaatler -Macaristan'daki Katolikler ve Protestanlar da dahil- de vardı.
Sayfa 10 - Tarih Vakfı Yurt YayınlarıKitabı okudu
Osmanlılar Süleyman'ı "Muhteşem" nitelemesiyle değil de, restore etmeye çalıştıkları şeyin onun iktidarı sırasındaki hukuki düzen olduğunu vurgulamak için, "Kanun koyucu (Kanuni)" adıyla hatırlamışlardır. Bu düzenin temsilcisi olarak özellikle bir şahsiyet öne çıkmaktadır: hukukçu Ebussuud (yak. 1490-1574). Osmanlı ideal hukuk kavramı, özünde çok basittir. İmparatorluk İsla­mi idi ve İslam hukuku, şer) -ya da bugün yaygın kullanımdaki adıyla şe­riat-, hukuki mükemmelliğin tecessümüydü. Sorun şuydu ki, şeriat pek çok açıdan gerçekliğe uygulanamıyordu ve aslında her zaman seküler hu­kuk sistemleriyle birlikte var olmuştu. Bu, geçmişteki ve günümüzdeki di­ğer tüm İslami siyasalar kadar Osmanlı İmparatorluğu için de doğrudur.Bununla birlikte, 17. yüzyılın başlarında ortaya çıktığı görülen ve modern tarihçilerin sıklıkla tekrar ettikleri bir Osmanlı geleneği, I. Süleyman ikti­darında Ebussuud'un seküler hukuku şeriatla uyumlu hale getirdiği ve ne­ticede ideal bir İslami hukuk sistemi yarattığını ileri sürmektedir.
Sayfa 1 - Tarih Vakfı Yurt YayınlarıKitabı okudu
“Yeniçeriler, kendileri de köle olduklarından, yasal olarak cariyelere sahip olamazlardı. Bu, yeniçerilerin meşru çocuklarının az olmasına yol açarak kalıtsal bir kast oluşturmalarını engellemiştir.“
Sayfa 167 - Kronik KitapKitabı okudu
“On altıncı yüzyılın sonlarına doğru, saraya ve yeniçerilere adam alma kaynağı olarak devşirme çözülmeye başladı ve on yedinci yüzyılda devşirme uygulaması gittikçe nadir hâle geldi. On sekizinci yüzyılın başlarından sonraysa tamamen ortadan kalktı.”
Sayfa 167 - Kronik KitapKitabı okudu
Reklam
“Sultanların devşirmeye uyguladıkları yerler, Ballan Yarımadası ile Anadolu’ydu. En çok devşirme, nüfusun çoğu Hristiyan olduğundan Başkanlar’dan gelirdi. Anadolu’da nüfusun çoğu Türk’tü; bu yüzden de devşirmeye uygun değildi.”
Sayfa 164 - Kronik KitapKitabı okudu
Tarih için kaynak kitap önerileri çok soruluyor. Buradaki yazarların kitaplarına göz atmanızı öneririm. Bu da size son kez yaptığım amme hizmetim olsun zındıklar. Türk Tarihi=>
Jean Paul Roux
Jean Paul Roux
,
Ahmet Taşağıl
Ahmet Taşağıl
,
Halil İnalcık
Halil İnalcık
,
Peter B. Golden
Peter B. Golden
,
Faruk Sümer
Faruk Sümer
,
Tuncer Baykara
Tuncer Baykara
,
Rene Grousset
Rene Grousset
,
Hüseyin Nihal Atsız
Hüseyin Nihal Atsız
,
Claude Cahen
Claude Cahen
,
M. Çağatay Uluçay
M. Çağatay Uluçay
,
Lev Nikolayeviç Gumilev
Lev Nikolayeviç Gumilev
,
Justin McCarthy
Justin McCarthy
,
İlhami Durmuş
İlhami Durmuş
,
M.İ.Artamonov
M.İ.Artamonov
,
Bernard Lewis
Bernard Lewis
,
Edouard Chavannes
Edouard Chavannes
,
Ali Sevim
Ali Sevim
,
Mehmet Altay Köymen
Mehmet Altay Köymen
,
Tufan Gündüz
Tufan Gündüz
,
Kürşat Yıldırım
Kürşat Yıldırım
,
Wilhelm Barthold
Wilhelm Barthold
,
İbrahim Kafesoğlu
İbrahim Kafesoğlu
,
Osman Karatay
Osman Karatay
,
Mehmet Genç (tarihçi)
Mehmet Genç (tarihçi)
,
İlyas Kamalov
İlyas Kamalov
,
Colin Imber
Colin Imber
,
Gyula Németh
Gyula Németh
,
Zeki Velidi Togan
Zeki Velidi Togan
,
Franz Babinger
Franz Babinger
,
Niyazi Berkes
Niyazi Berkes
,
Hayrunnisa Alan
Hayrunnisa Alan
,
Bilal N. Şimşir
Bilal N. Şimşir
,
Özkan İzgi
Özkan İzgi
,
Akdes Nimet Kurat
Akdes Nimet Kurat
,
Yaşar Yücel
Yaşar Yücel
,
Altay Tayfun Özcan
Altay Tayfun Özcan
,
Selahattin Tansel
Selahattin Tansel
,
Fahir Armaoğlu
Fahir Armaoğlu
,
Marcel Brion
Marcel Brion
,
Kemal H. Karpat
Kemal H. Karpat
,
Mükrimin Halil Yinanç
Mükrimin Halil Yinanç
Türk Halkbilimi, Mitoloji=>
Bahaeddin Ögel
Bahaeddin Ögel
,
Yaşar Çoruhlu
Yaşar Çoruhlu
,
Fuzuli Bayat
Fuzuli Bayat
,
Pertev Naili Boratav
Pertev Naili Boratav
,
Mircea Eliade
Mircea Eliade
,
Fuad Köprülü
Fuad Köprülü
,
Ahmet Yaşar Ocak
Ahmet Yaşar Ocak
,
Nuray Bilgili
Nuray Bilgili
,
Necati Gültepe
Necati Gültepe
,
Necati Demir
Necati Demir
,
Ziya Gökalp
Ziya Gökalp
,
Abdülkadir İnan
Abdülkadir İnan
,
Erkan Göksu
Erkan Göksu
,
Saim Sakaoğlu
Saim Sakaoğlu
,
Tuncer Gülensoy
Tuncer Gülensoy
,
Müjgan Cunbur
Müjgan Cunbur
,
Yaşar Kalafat
Yaşar Kalafat
Türk Dili=>
Ahmet Bican Ercilasun
Ahmet Bican Ercilasun
,
Talat Tekin
Talat Tekin
,
Muharrem Ergin
Muharrem Ergin
,
Zeynep Korkmaz
Zeynep Korkmaz
,
Erhan Aydın
Erhan Aydın
,
Hüseyin Namık Orkun
Hüseyin Namık Orkun
,
Christopher Beckwith
Christopher Beckwith
,
Ragıp Hulûsi Özdem
Ragıp Hulûsi Özdem
,
Hasan Eren
Hasan Eren
,
Reşit Rahmeti Arat
Reşit Rahmeti Arat
,
Osman Nedim Tuna
Osman Nedim Tuna
,
Doğan Aksan
Doğan Aksan
,
Faruk Kadri Timurtaş
Faruk Kadri Timurtaş
,
Ali Fehmi Karamanlıoğlu
Ali Fehmi Karamanlıoğlu
El kesmeyi uygulayabilmek için, hırsızın akıllı bir yetişkin (akil ve baliğ) olması şarttır ve sahibi olmadığı, yahut hisse veya mülkiyet benzeri bir ilişkisinin (şübhetü'l-milk) bulunmadığı on dirhem ya da daha fazla bir değere sahip bir malı çalmış olması gerekir. Bu, fukahanın daha sonra iyice geliştirdikleri temel bir tanımdır. Örneğin,
Sayfa 315 - Ketebe YayınlarıKitabı okudu
(62) Cahil Zeyd şöyle der: "Karım inşallah üç kez boş olsun!" Eğer o "inşallah" sözünün anlamını bilmiyorsa boşama meydana gelmiş olur mu? Cevap: Hayır. Anlamını bilmesi şart değildir. [D, 75] Bir kez daha, hukuken etkili olanın konuşanın niyeti değil formülün kendisi olduğu görülüyor. "İnşallah" ifadesi boşamayı geçersiz kılmaktadır, çünkü kimse Allah'ın ne istediğini bilemez.
Sayfa 296 - Ketebe YayınlarıKitabı okudu
(55) Zeyd, hiçbir suçu olmayan karısı Hind'i döver. Amr, "Bu şeriata aykırıdır. Neden onu dövüyorsun?" dediğinde Zeyd, "Ben şeriatı tanımıyorum" diye yanıt verse ne lazım gelir? Cevap: O kafir olur. Hind ondan dönülmez (bâin) bir boşanmayla ayrılmış olur. Mehrini alır ve dilediği bir Müslümanla evlenir. [D, 90]
Sayfa 293 - Ketebe YayınlarıKitabı okudu
159 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.