Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Zehra

Sofrada Anadolulular gibi hiç konuşmadılar.
Reklam
Deniz o kadar durgun, o kadar durgundu ki karıncalar su içerdi.
Karadeniz balıkçı deyimiKitabı okuyor
İyice ezilmiş bu iki izmaritten biri, televizyonda o günlerde seyrettiğimiz Yalan Mutluluk adlı filmin baş oyuncusu ve Pelür'den dostumuz Ekrem'in (bir zamanlar Hazreti İbrahim rolünü de oynamış olan ünlü Ekrem Güçlü) "Hayatta en büyük yanlış, daha fazlasını isteyip mutlu olmaya çalışmakmış, Nurten!" deyişi üzerine, fakir sevgilisi Nurten'in önüne bakıp susuşu üzerine söndürülmüştür. Diğeri de o sahneden tam on iki dakika sonra küllüğe bastırılmıştı. (Füsun bir Samsun'u ortalama dokuz dakikada içerdi.)

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bu sekiz yıl boyunca Füsun gibi ben de baca gibi Samsun tüttürdüm, ama gelecekteki kuşaklara kötü örnek olmasın diye, eski filmlerde ve romanlarda çok sevilen sigara içme ayrıntılarından hikâyemde az söz edeceğim.
Keskinlere gidip sofralarına oturduğum sekiz yılda. Füsunun 4213 adet sigara izmaritini saklayıp biriktirdim. Bir ucu Füsunun gül dudaklarına değen, ağzının içine giren, kimi zaman filtresine dokunarak anladığım gibi diline değen, ıslanan ve çoğu zaman da dudaklarına sürdüğü ruj ile hoş bir kırmızıya boyanan bu izmaritlerin her biri; derin acıların, mutlu anların hatıralarını taşıyan çok özel, mahrem eşyalardır.
Reklam
Herkesin bildiği ama bildiğini bilmediği şeylerden söz etmektir yazarlık.
Benim için hakiki edebiyatın başladığı yer, kitaplarla kendini bir odaya kapatan adamdır.
Geceleri ben ağır, çok ağır bir taşın altında uyurum. Gündüzleri hafif, çok hafif bir yaprağın ucunda yaşarım. Gece beni taş ezer. Gündüz rüzgar devirir. Kanadıkça kanarım. Hayallerimi o yüzden kanla yazarım.
İnsansız hiçbir şeyin tadı yok. Havva anamızla Adem babamız cenneti insansızlıktan dolayı bırakmış olmalılar vre Vasili, diye söylendi, vre oğlum, daha dün bir, bugün iki…Ohhoooo, bu kadar çabuk özlersen insanoğlunu yandın, oğlusu…
Sayfa 102Kitabı okudu
“Benim bildiğim ki, insanoğlu sürgün, muhacir bir yaratıktır. Bir kuşlar böyle muhacirdirler. Bir de bu gariban insanlar.”
Reklam
İnsanlardan iyice uzaklaşmıştı. Onlara düzgün davranmak her geçen gün daha zor geliyordu. İnsanların varlığı Martin’i huzursuz ediyor, onlarla konuşma çabası asabını bozuyordu. İnsanlardan rahatsız oluyor ve biriyle yan yana geldiği andan itibaren ondan kurtulmanın çaresini aramaya başlıyordu.
Sayfa 468Kitabı okudu
"İnsanın evi karnının doyduğu, kalbinin olduğu yerdedir," diye okudu Füsun. Neşe ve alaycılıkla okurken birden benimle göz göze geldi ve ciddileşti.
Keskinlerin evine gittiğim 1593 gecede, vaktin büyük bir kısmını sofrada masanın uzun kısmında televizyona bakıp oturarak geçirdim.
Türkiye'de her gece "birlikte oturan" milyonlarca kişinin bu kelimelerle aslında hiçbir şey yapmadıklarını ortaya koyduklarını asla düşünmez, tam tersi, birbirlerine sevgiyle, dostlukla, hatta tam ne olduklarını bilmedikleri, daha derin içgüdülerle bağlı insanlar arasında "birlikte oturmanın" bir ihtiyaç olduğunu geçirirdim aklımdan.
Tam yedi yıl on ay, Çukurcuma'ya, Füsun'u görmeye akşam yemeğine gittim. İlk gidişim Nesibe Hala'nın "Akşamları bekliyoruz!" demesinden on bir gün sonra, 23 Ekim 1976 Cumartesi olduğuna ve Çukurcuma'daki son akşam yemeğimizi Füsun, ben ve Nesibe Hala 26 Ağustos 1984 Pazar günü yediğimize göre, aradan 2864 gün geçmiş. Hikâyesini anlatacağım bu 409 haftada, notlarıma göre onlara 1593 kere akşam yemeğine gitmişim. Ortalama haftada dört kere demektir bu, ama haftada dört gün hiç şaşmadan Çukurcumaya akşam yemeğine gittiğim de sanılmasın.
497 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.