- Türkiye 'ye kesin dönüş yaptınız. Nasıl bir eğitim siste miyle, bilim hayatıyla karşılaştınız?
- Bizim üniversitelerimizde genellikle sabah 09:00 -10:00'da gelinir. 17:00'de mesai biter, memur gibi. Derslere girilecek, toplantılar olacak, vs... Arada bir de araştırma yapılacak, mesai bitene kadar. Aslında, asgari günde 12 saat sırf araştırmayla uğraşmadan, ciddi bir yaratım olmaz. Hatta 12 saat de yetmez. Günde 18 saat çalışıyorsan, Cumartesi-Pazar dahil, o zaman bir yaratım olur. Yoksa sıradan ve göstermelik işler olur. Kendini kaptıracaksın, kimse sana 18 saat çalı ş demeyecek, ama sen bırakamayacaksın, yemeyi, uykuyu unutacaksın. Bir merak, bir ateş kapılıp gideceksin. Zekâ da böyle gelişir, çalı ş madan zekâ olmaz. Merak ve ateş olmazsa, zekâ bir işe yaramaz. Para peşinde koşarak, yaratım olmaz, sıradan bir adam olursun . Bizde üniversitedeki çeşitli dallara nasıl öğrenci giriyor? Çocuğa hangi dalda okuduğunu soruyoruz. Coğrafya, diyor. İlginç, nereden aklına geldi diyoruz. Diyor ki istediğim bölümü kazanamadım, onun için coğrafyaya girdim, öte yandan, Avrupa'da, Japonya'da en üstün öğrenciler,matematiğe, fiziğe girer. Bizde ise genellikle, hiçbir yere puan tutturamayanlar matema-tiğe, fiziğe giriyor. Aklında doktor, hariciyeci olmak var, ama matematiğe puan tutturmuş. Şimdi bu öğrenciden matematikçi çıkar mı? Çoğu öğrenci, hiç ilgilenmediği, aklına bile gelmeyen dallarda üniversite okuyor. Böyle bir sistemden hayır gelmez.