Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
1- Acenteure: 0,27 kadirden parlaklığa sahip olup 4, 3 ışık yılı uzaklığındadır. Güneş büyüklüğünde olup par- laklığı güneşin iki mislidir. 2- Altair: 0, 80 kadirde olup 16,5 ışık yılı mesafededir, büyüklüğü güneşimizin 1,5 kati, parlaklığı ise 11 katıdır. 3- Sirius: 1, 43 kadirden olup uzaklığı 23 ışık yılıdır, büyüklüğü güneşin iki misli,
Sayfa 152Kitabı okudu
Biraz azim, biraz gayret derim ha! Delinir karanlık, sabret derim ha! Şanlı mazi döner elbet derim ha! Oy güzel vatanım, oy Anadolu... 12.09.2000
Reklam
her olayda masum birilerinin günah keçisi ilan edilmesi?
7 Eylül 1955'te Emniyet amirliklerince komünist olarak bilinen 48 kişi (258) tahrik ve tahrip suçlamasıyla tutuklanıp Harbiye'ye getirildi. Tutuklananlar arasında, diğerlerinin yanı sıra Aziz Nesin, Kemal Tahir, Ratip Tahir, İsmet Selimoğlu, Emin Sekun, Zıya Tüzmen, Muzaffer Kolçak, Hadi Malkoç, Recep Yelkendağ, Tahsin Güzel, Fehmi Kurucu, Hasan Kaşarcı, Dr. Hulusi Dosdoğru, Dr. Müeyyet Boratav, Dr. Can Boratav, Dr. Nihat Sargın, İsmet Selimoğlu, Faik Muzaffer Amaç, Aslan Kaynardağ, Asım Bezirci, Ali Ertekin, Hasan İzettin Dinamo, Mustafa Börklüce, İlhan Berktay, Suni Büyük ve Ali Akça da bulunuyordu.(259) Bu kişilerin tutuklanmasının nedeni, sol eğilimli siyasi faaliyet içerisinde bulundukları gerekçesiyle polis tarafından takip ediliyor olmalarıydı. Hiçbir biçimde ayaklanmalara katılmamışlardı. Dahası, Emniyet Müdürlüğü tarafından keyfi olarak hazırlanan bir şüpheliler listesi söz konusuydu. Bu listede, yıllar önce ölmüş ya da o sırada askerde olan kişilerin dahi ismi yer alıyordu.(260) (258) AESF, Fahri Çöker Dosyası, Örfi idare Beyoğlu Bölgesi 2 No'lu Mahkemesi, 02.12.1955 (259) Dosdoğru, 6-7 Eylül Olayları, s. 35; Son Saat, 11.09.1955. (260) Aziz Nesin, Salkım Salkım Asılacak Adamlar, istanbul, 1996, s 58.
Polis memurları, sadece Taksim'deki milliyetçi gösteri esnasında harekete duydukları sempatiyi göstermekle kalmamış, sonrasında kamu düzeni bozulduğunda ve şiddet olayları meydana geldiğinde de pasif bir tutum takınmışlardır. Bu tutumu yalnızca kalabalık halk kitleleri karşısında değil, sayıca küçük ancak kararlı gruplarla karşı karşıya kaldıklarında da göstermişlerdir : (58) "Neler olduğunu merak ettiğimiz için hepimiz dışarıya çıktık. Grup halinde adamlar ellerinde sopalar ve çekiçlerle bize doğru yaklaşıyorlardı. Biz lokantaya geri döndük ve perdeleri geriye kadar açtık. Üzerimizdeki askeri üniformaların onları ürküteceğini düşündük. Sonra oturduğumuz lokantaya sıra gelmişti. Bizi gördükleri halde sopalarla ön camları aşağı indirmeye başladılar. Bu grubun arkasında polis memurları vardı. Ama sanki polisler, saldırganların işlerini rahatça yapabilmeleri için başlarında bekliyor gibiydiler. " (59) (58) CADN B Seri C 26, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 08.09.1955; PRO FO 371/11772, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 07.09.1955; NARA 782 00/9-1255, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 01.12.1955. (59) Yassıada, Yüksek Adalet Divanı Tutanakları, 6-7 Eylül Hadiseleri , s 250.
Olayların başlamasından birkaç hafta önce ilgili mahallelerin muhtarlarından ev ve işyerlerinin adresleri istenmişti. (31) Fransız Konsolosluğu'nun bir raporuna göre, daha 2. Dünya Savaşı sırasında, özel bir birlik tarafından, herhangi bir çatışma durumunda daha kolay "nötralıze" edilmelerini sağlamak amacıyla, gayrimüslim azınlıkların adresleri kaydedilmişti. (32) Raporda, ayaklanmalar sırasında bu bilgilerin kullanılmış olması olasılığına da yer veriliyordu. Ayaklanmalardan kısa bir süre önce, gece bekçileri bazı sakinlerden duvarlardaki ev ve işyeri numaralarını belirginleştirmelerini istedi. (33) Yine gayrimüslimlere ait bazı ev ve işyerleri ise, bir haç figürü, GMR (Gayrimüslim Rum) (34) gibi kısaltmalar ya da "Türk değil", "Türk" (35) gibi tanımlamalarla işaretlendi: "Ben o zaman Yedikule'de oturuyordum. Olaylardan iki hafta evvel genelde Rum, ama Ermeni evleri de, yaldız soba borusu boyası ile işaretlendi. Biz bu işaretleri siliyorduk, ama ertesi gün evler yine boyanıyordu." (36) (31) TBMM ZC, Devre 10, İçtima 2, Cilt 9, 23 İnikat, 13.01 1956; Anastatsıos İreni ile mülakat, 20.10.2001 (32) CADN B Seri C 26, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 8.09.1955 (33) TBMM ZC, Devre 10, İçtima 2, Cilt 9, 23 İnikat, 13 01.1956 (34) Tsoukatou, Septembriana 1955. i Nichta Ton Kristallon Tou Elhnismou Tıs Polis, s. 136. (35) CADN B Seri C 26, İstanbul Başkonsolosluğu Raporu, 08.09.1955 (36) Dokdakis Donios ile mülakat, 12.10.2001
Türklük kadar Müslümanlığın laik yorumu da ırkçı-ayrımcı söylemlerin beslendiği, çoğunluk aktörlerini ayıran ortak özellik olarak öne çıkabilmektedir. Hıristiyanlar ve Kemalist milliyetçiliğin söylemsel çerçevesi içinde kabul gören (bkz. Bora 1994) geleneksel İslam çizgisinin dışında kalanlar, bu söylemin öteki tarafları olarak işaretlenmektedirler. Özellikle Karikatür krizinin ve Papa’nın İslam dini hakkındaki açıklamalarının ardından ve Türkiye ziyareti öncesinde, Papa’nın kişiliğinde Hıristiyanları hedef alan, hakaret olarak yorumlanabilecek ifadeleri başlığa taşıyarak (1-4) kamuoyunun nabzını tutmak iddiasındaki medya elitleri, bu başlıkları atarken yüzde 97’si Müslüman olan Türkiye’de yaşamaya çalışan ve bu başlıklar nedeniyle incinebilecek Hıristiyanların varlığını görmezden gelinecek bir “küsürat” olarak değerlendirebilmektedirler. 1) AKP: Papa cahil ve zavallı biri… (Posta, 19.09.2006) 2) Papa’ya ‘hoş geldin’ kitabı: “Papa Bir Puttur” (Yeni Balıkesir, 15.10.2006) 3) PAPAğan Siyaset (Yeni Balıkesir, 28.11.2006) 4) Papaturka (Hürriyet, 01.12.200
Reklam
Gazete başlıklarındaki ayrımcılıklar
Irkçı-ayrımcı söylemlerin oluşmasında, biz ve onlar karşıtlığı önemli bir yer tutmaktadır. Başlıkların niceliksel analizi bu karşıtlığın öte tarafının ağırlıklı olarak “Kürtler” ve “Ermeniler” olduğunu göstermiştir. Niteliksel bir değerlendirmede ise, Türklüğün övgüsü ve yüceltilmesinin, neredeyse her zaman, Kürtler ve Ermenilerle ilgili
Bizim üniversitelerimizde genellikle sabah 09:00 - 10:00'da gelinir. 17:00'de mesai biter, memur gibi. Derslere girilecek, toplantılar olacak, vs... Arada bir de araştırma yapılacak, mesai bitene kadar. Aslında asgari günde 12 saat sırf araştırmayla uğraşmadan ciddi bir yaratım olmaz. Hatta 12 saat de yetmez. Günde 18 saat çalışıyorsan, cumartesi-pazar dahil, o zaman bir yaratım olur. Yoksa sıradan ve göstermelik işler olur. Kendini kaptıracaksın, kimse sana 18 saat çalış demeyecek ama sen bırakamayacaksın, yemeyi, uykuyu unutacaksın. Bir merak, bir ateş, kapılıp gideceksin.
Sayfa 228
12.09.2020 Ankara Polatlı
"Neler oluyor? Fırtınalar kopuyor sanki yüreğinde."
Sayfa 2 - İsmeneKitabı okudu
Reklam
(09-12 haziran)
Hiç bu kadar mavi olmamıştı deniz Bu kadar derin, serin Hiç böyle ak olmamıştı gök Bu kadar engin, temiz.
146 öğeden 91 ile 100 arasındakiler gösteriliyor.