Gerçek savaş acımasızdır. Savaş edebiyatı sırtüstü uzanıp okurken güzel ve kahramanca
gelir. Ben de bir kez savaşa katılmak istiyorum, diye merak edersin. Ancak işin gerçeği farklıdır. Nadiren gerçeklik tasvir edilince de sansür uygulanarak yayılması engellenir. Yoşitsune'nin savaş resimleri var. General Nogi'nin şiirleri var. Ancak atom bombasının güzelliği nerede acaba? O gün, o anda bu topraklara yayılan cehennem manzarasına tek bir bakış dahi atsaydınız yeniden savaşmak için aptalca bir duyguya kapılmazdınız kesinlikle.
Annem bütün Türkiye'nin bizi ayıpladığını düşündüğünden başımın etini yiyecek. Ağlamaklı gözlerle, falanın ve filanın orada ve burada çalışan beyefendi evlatlarını anlatacak. Babam "Sen diğer insanların ekmek parası kazanırken zevkten öldügünü mü zannediyorsun?" diyecek. Bu ülkede kimsenin zevkten ölmediğini biliyorum. Benim isyanımın tek nedeni acıdan ölmek üzere olmam.
Kurtulmalıyım buradan. On beş sene sonra hocalarım gibi olmamalıyım. Hayatımı içine saklandığım bezginlik kabuğunda da geçirmek istemiyorum. Titreyip kendime gelme düşüncesinin beni ilk yoklayışı değil bu. İsyankar bir ruh, sinsice bezgin bedenimi ele geçirmeye çalışıyor.
"Dünyayı mutsuzluğumla boyuyorum." Üç beş yıl önce dövseler böyle bir cümle çıkartamazlardı ağzımdan. Demek zamana yayılan silik bir işkence, kaba kuvvetten daha ikna edici olabiliyormuş.
Aman, bana ne canım. Böyle tahliller yapmasam olmuyor sanki. Bunu bize kim öğretiyor? Nerden kapıyoruz bu ukalalığı? Kitaplardandır, kitaplardan. Benim gibiler hayattan bir şey anlamaz, kitaplardan anlar.
Beni başkalarına benzetmeyin. En nefret
ettiğim şeydir.
Nerelisin?
Sarıkamışlı.
Hemen fişle, hemen ayıkla, hemen koy bir kategoriye.
Beni kategorize edemezsiniz.
Buna müsaade etmem.