Mustafa Düzgünman'ın rahatsızlığının had safhalarından birinde, 1941 yılında, Saim Efendi kendisini dükkanında ziyaret etmiş olan babam Mehmet Nfinıllah Özemre'ye: "Hafiz Bey; dün gece alem-i manada ' türbesinin önünde Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri'ne mülaki oldum. Bana: Saim Efendi, Mustafa'yı artık bize ver dedi. Ben de: Sultanım, o zaten sizin dedim ve uyandım" diye bir rüyasını nakletmiş ve bunun oğlunun Ahiret'e göçmesi zamanının geldiğine delalet ettiği endişesiyle de gözlerinden iki damla yaşın sakalına doğru süzülmüş olduğunu rahmetli babam evde naklettiğinde hepimizi derin bir hüzün basmıştı. Bu endişenin isabetsiz, fakat rüyanın ise sahih bir rüya olduğu daha sonra ortaya çıkacaktı. Nitekim Mustafa Düzgünınan bu rüyadan sonra 50 sene daha yaşayarak 12 Eylül 1990 tarihinde 71. yaşını sürerken Alem-i Beka'ya göçecek; ama Aziz Mahmud Hüdayi Hazretleri'nin türbedarlığını yapan Eşref Efendi'nin vefatından sonra tayin edildiği aynı görevde bu Hazret'e tam 26,5 yıl aşkla, şevkle hizmet etmiş olacaktı.
Ne uzun iddianameymiş oku oku bitmedi
M.H.P ile yan kuruluşları ülkücü dernekler içinde yasa dışı kurallarla bilinçli ve sistemli, etkin mücadele veren illegal bir çete oluşmuştur. Ele geçen belgelerden, gizlilik konusunda çok dikkatli oldukları yasal yönden suç oluşturabilecek belgeleri bulundurmamaya, çeşitli şiddet eylemleriyle ilişkilerine kanıt teşkil edebileceklerde ise, isim ve
Reklam
Batıya Göstermelik Yaranmak İçin Halka Yapılan Eziyetler
Son günlerde İstanbul belediyesinin aldığı bazı kararlar da bu anlayıştan doğuyor. Ana caddelerde ağır yük taşıyan Kürt hamalların, yeşil alanlarda yatan yoksul ve kimsesiz çocukların, gün geçtikçe sayısı artan dilenci kadınların İstanbul'a gelen yabancılar tarafından iyi bir gözle görülmeyeceğinden tasalanan belediye, bu gibileri gözden uzaklaştırmaya çalışıyor. Kürt hamalları sırtlarındaki o ağır yükle arka sokaklardan dolaşmak zorunda bırakıyor. Yoksul ve kimsesiz çocukları, üstü başı yırtık kimseleri türlü yollardan kovuşturuyor. Belediye, yabancılar kötü görür diye, bu gibi yoksul kimselerle uğraşıyor ama, yabancıların bağlı oldukları ulusların belediyeleri, kendi vatandaşlarına karşı bu gibi nedenler yüzünden hiç de bu türlü davranmıyor. 5 Ağustos 1961 * Dönemin İstanbul Belediye Başkanı Refik Hamit Tulga (24 Eylül 1960 - 26 Şubat 1962)
Sayfa 86 - 3. baskı - Mayıs 1997
3 MAYIS HADİSESİNİN GELİŞMELERİ Atsız, mahkeme kapısından çıkarken tutuklanmış ve İstanbul'a götürülmüştür. Zanlılar Sansaryan Han'ında bulunan Emniyet Müdürlüğü'nde tutulmuşlardır. Toplu tutuklamalar kamuoyuna 18 Mayıs tarihinde açıklanmış, 19 Mayıs tarihli gazetelerde haber olarak çıkmıştır. Cumhurbaşkanı 19 Mayıs vesilesiyle
Muhsin Yazıcıoğlu Gâlip Erdem münasebeti
Zaman Galip Ağabeyin söylediklerine test imkanı verdi 12 Eylül darbesi oldu. Görüş kabininin telleri arasından ilk gördüğüm sivil yüz; Galip Erdem'di. Babamız oldu bize bakti, avukatimiz oldu davamızı savundu, çocuğumuz oldu yumuş tuttu, ağabeyimiz oldu nazımızı çekti, öğretmenimiz oldu bize dâvanın inanmak, sevmek, yaşamak olduğunu öğretti..... "On yıl sonra içinizden on kişi ülkücü olabilir ve kalabilirse" diyen Galip Ağabey ne kadar haklıymış... 26 yıl sonra her birimiz kendimizi Galip Ağabeye göre kıyaslarsak ne durumdayız dersiniz? Onun 1977'de söyledikleriyle, 1990'lı yıllarda yaşadıkları arasında hiç çelişki yoktu. Feragatin, fedakarlığın, hasbiliğin, dava arkadaşlarına karşı tevazu, din ve millet düşmanlarina karşı vakarın timsali olarak yaşadı. İnandığı kutsal değerler ve Türklük için yapamayacağı fedakarlık yoktu. O sessiz ve şöhretsiz bir kahramandı. Binlerce arkadaşın hatıralarında Galip Erdem vardır. Acılarında, sevinçlerinde, gönüllerinde hep o vardır... Benim de 1970 yılından itibaren fikirlerimin doğru istikamet bulmasında, 1977'den sonra o zor yılların ağır gelen yükünü kaldırmamızda,cezaevinin çilesinde, tahliye olduğumda, cezaevi önünde, Sosyal Güvenlik Vakfı'nda selefim, eşimi istemeye giderken, yüzüklerimizi takarken yakınım, çocuğum doğunca yanımda, kızım ölünce yanımda, acımda sevincimde hep o vardı. Vefatından sonra iki defa rüyamda gördüm. Çok, çok iyi gördüm. Zaten nasil olabilir ki!.. Hepimizden alacaklıydı, kimseye borcu yoktu. Davasından kazanmadı, davasına kazandırdı. Allah mekanını cennet eylesin... 《Muhsin Yazıcıoğlu》
Nazım Hikmet'in beğenmemesine rağmen Orhan Kemal şiir yazmaya devam eder. Fa­kat 1941 yılının ikinci yarısında Nazım Hikmet'in etkisiyle artık serbest ölçülü şiirlere yönelir. Orhan Raşit imzasıyla Ses dergisinde yayımlanan "Benim Oğlum" ve Yeni Edebiyat gazetesinde çıkan "2000 Senesine Şiirler", "Zavallı Balıklara",
Reklam
85 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.