Herkese merhaba
Büyüklerimizden çoğu zaman duyduğumuz, eski zamanların çocukluk ve gençlik hikayelerini, imza olayları, yaaa evet buda vardı diyeceğiniz her şeyi, ‘60’lar , 70’ler, 80’ler’ olarak 3 dönem üzerinden inceleyen, aşırı nostaljik bir kitapla karşınızdayım
Bir 90’lı olarak, 80’lere ait birçok içeriğe hakim olmak benim için eğlenceli oldu.
Tabi günümüzde birçok bilgiye internetten erişebiliyoruz. Merak ettiklerimi de google dan hemen buldum
Birde aklıma gelen şey şu oldu yıllar sonra çağımızın alışkanlıklarını, hatta bugünümüzü, yaşadıklarımızı torunlarımıza, çocuklarımıza nasıl anlatıcaz (hadi ölmedik diyelim)
Sanırım bu kitapta yer alan bilgiler kadar tatlı bir anımız yok, olamayacakta. Yazara bu kadar çok değerli ve unutulmaya yüz tutmuş bilgiyi bir araya getirip gerçekten önemli bir kaynak oluşturduğu için teşekkür ederim.
Kitaplığımın en keyifli köşesinde kendine yer bulacak.
Sabahattin Ali’yi okurken kendimi Kemal Sunal filmleri izliyormus duygusuna kapılıyorum. Düşünüldügünde de neden ikisinin sevildikleri gayet açık:Toplumsal gerçeklik. Yani sene isterse 1940 isterse 70’ler olsun toplumun altyapısı degişmedigi için hep sevilmeye devam edilicekler. Kamyon ise cogunlukla Sabahattin Ali nin cezaevi donemlerinden beslendigini dusundugum öykülerden olusmakta. Kahramanlar anadolu insanı. Cezaevi ve hapishane psikolojisini atlatmak için yazıya dokulmus harika öyküler oldugunu düşünüyorum.
KamyonSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 20082,746 okunma
Söylenememiş iki sözcük yüzünden heba olup gitmiş aşkların mezarlığıdır 70’ler...
Oysa bugün aynı iki sözcüğün enflasyonundan tıklım tıkış, aşkın kabristanı...
Eğer gerçek bir dostunuz varsa onunla okunacak güzel bir kitap. Gerçek bir dostunuz yoksa size dostuluğu bazen en yumuşak ve esnek, bazen de en kırılgan hali ile anlatacak hatta belki dostunuz olacak türde bir kitap. Kitapların içeriğini anlatmayı sevmem çünkü herkes biraz da olsa içini görür sayfalarda. Bu kitapta da öyle oldu. Biten arkadaşlıklarımı, aile sorunlarımı, okul-iş hayatımı çoğunlukla da kendimi sorguladım. Bana kalırsa sizi kendinize döndüren ve izlettiren bir kitap okunmaya değer. Ayrıca kitaptaki müzikleri bir playlist haline getirdim. 70ler ve 80lerin müzikleri eşliğinde okuyarak o zamanın dinamikliğini hissettim. Dinlemek isteyen olur diye linkini ekleyeceğim. Kitabı bana hediye eden dostuma da buradan kucak dolusu sevgiler yollayıp köşeme dönüyorum.
open.spotify.com/playlist/4CLmFW...
Bunlara “Sandviç Kuşağı” da deniyor, çünkü aynı evde önce çocuklarına, sonra yaşlanan ana-babalarına baktılar. Dünyanın insan hakları hareketlerini, radyonun altın çağını yaşadığı yıllar. Sadakat duyguları yüksekti, kanaatkarlardı; aynı yerde uzun süre çalıştılar. Teknoloji kimine yakın kimine uzak oldu, çok benimse(ye)mediler. Aslında babaları gibi otoriteye saygılılardı.
İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonraki “nüfus patlaması” yıllarında doğan bu 1 milyar bebeğe “Baby Boomers” deniyor. Bu kalabalık bebek nüfusu büyüdükçe, ihtiyaçlarına göre çeşitli sektörler de her on yılda bir müthiş büyüme gösterdi. 1960’lı yıllar televizyon yılları; 70’ler fast food; 80’ler – bebekler evlenme çağına geldiği için – gayrimenkul yılları; 90’lar, artık sıra yaşam kalitesini yükseltmeye geldiği için, mikrodalga gibi elektronik ev aletleri ve ardından, iletişim patlamasıyla internet ve cep telefonu yılları oldu. 2000’lerde artık yaşları 50’yi geçmişti, ceplerinde paraları vardı, ömrün uzadığını biliyorlardı, “iyi yaşlanmak” hatta mümkünse yaşlanmamak için sağlık ve güzellik-bakım sektörlerini de patlattılar. Savaş sonrasının yokluklarını, sıkıntılarını unutmadıl
Kitabın akıcı dili sayesinde keyifle okunan.. Özellikler 60'lar ve 70'li dönem hakkında bilmediklerimi öğrendiğim bir kitaptı. Tam bir nostalji rüzgarı.
Merhabalar dostlarım uzun bi aradan sonra yine birlikteyiz ve tam gaz devam ediyoruz bu akşam adeta bizi bu günlerden alıp eskilere nostalji gezintisine çıkaran bir kitabı sizlerle buluşturmak üzere buradayım.
Bu kitap bizi eski yıllara götüren, unuttuğumuz anıları tekrar tekrar bize anımsatarak yüzümüzde koskocaman tebessümler oluşturan ve belki de hatırladığımız anılarla kahkahalara boğulmamıza sebebiyet verecek türden bir güzellik desem az olmazdı sanırım.
Bu kitap bize unutulmaya yüz tutmuş günlerimizi ve anılarımızı bir bir hatırlatacak nacizane bir kitap ve kesinlikle keyif dolu vakitler için okunma listesine alınmalı.
Sevgili okurkuşlar bu kitap kesinlikle es geçilmeyecek bir kitap benden demesi. Azcık yaşlandığımızı hatırlatsada
Ne çok genciz artık ne de yaşlıyız henüz...
Ey bu satırları okuyan sevgili okuyucu! Bu kitap aslında bir "yitik anılar albümü"dür...
.
.Sevgili @sumeyyeokuyor43 tavsiyesiyle okuduğum @muharremkasitoglu 'nun kaleminden #60larhikaye70lerterane80lerşahane
#muharremkaşıtoğlu
@pozitifyayinlari
Gerçekten şahaneydi o yillar. Hala burnumun direği sizlayarak anarım ve anlatirim yavrularıma. Keske onlarda o zamanları yaşayıp gercek çocukluklarini yaşasalardı.
.
Neler yoktu ki o yıllarda? O kadar güzel yazmış ki Muharrem Bey, aklima gelmeyenleri bile görünce içim o çocukluk sevinciyle atarak 'aa doğru, böyle birşey de vardı '
Bugüne kadar okuduğum en güçlü metinlerden biri. Yazım tarihi 70ler olsa da sanki bu dönemde yazılmış gibi hissettiriyor. Özellikle yaratıcılığa bakış açısının dünya ile karşılaşma olarak ele alınması, bilinç dışının bilinçli yoğun çalışmamızla bağı ve kaygıyı ele alış bicimi oldukça etkileyici.
Masumiyet Müzesi /Orhan Kemal
🪶: Nasıl ya da nereden başlamalıyım bilmiyorum ama şuna eminim ki klasik Zengin oğlan fakir kız ilişkisi değil. Buram 70’ler Istanbulunda inişli çıkışlı takıntılı bir aşk hikayesi.
🪶: Füsun kolonyayı dökerken, kemali, sona saklamıştı insan vedalarda da en son sevdiğini en sona saklar. Füsun hep sakladı herşeyi kemal gibi ve herşeyi sineye çekti çok asil çok karakterliydi duruşu çok güzeldi. Ve kemal gerçekten üzümlü kekim füsunun içtiği 4.213 tane sigarayı saklayacak kadar takıntılı aşık asla vazgeçmeyen bir istanbul beyefendisi.
🪶: Kitaptan önce böyle bir müzenin olduğu bilgisine sahiptim ama bana göre kitabı okumadan gidilmemeliydi ve o kadar haklıymışım ki yani eğer giderseniz sadece bir müze gezmiş olursunuz ama kitabı okuyup öyle giderseniz boğaz da bir kadeh rakı içerken kemal’le Füsun hakkında dertlemiş olursunuz tüm ruhu hissedersiniz. 70’li Istanbulu dibine kadar yaşıyor olursunuz elinizde ki Meltem gazozuyla. Ve Orhan Pamuk’un bize çok güzel bir jesti olan kitap için de ki bileti kullabilirsiniz bunun için.
🪶: * Bana yalan söylemeni isterdim aslında. Çünkü insan ancak kaybetmekten çok korktuğu bir şey için yalan söyler. Tamam