Beş dakika gecikince “kusura bakma” dersin; birine kazara bir omuz geçirince dersin, üstüne yanlışlıkla çay dökünce dersin. Fakat insanın kalbini dağlayınca denir mi?
Yaş ilerledikçe her şeyi bırakıp gitmek zorunda kaldığımız bir dünyada tam olarak ne için çabaladığımız konusunda şüpheleri oluşmaya başlamıştı. Elimizdeki en kıymetli şey olan zamanı, ihtiyacımız olmayan bir sürü eşyaya sahip olmak için kullanmak modern insanın laneti gibiydi. Temel ihtiyacı olmayan lüksleri hayatına sokup daha sonra o lüksler olmadan yaşayamıyordu insan. Modern zamanlar, lüks ihtiyacı temel ihtiyaca dönüştüren garip bir denklem kurmuştu adeta.
Bu kadar adaletsiz bir gezegen üzerinde, doğru dürüst işleyen tek adalet mekanizmasıydı zaman. Dünyanın en güçlü insanı ile en güçsüz insanı aynı sınıfta tutmayı başarabilen müthiş bir öğretmendi.
"Bir insanın sevdiği bir insanı toprağın altına koyma fikri hiçbir nöronuna sığdıramadığı bir gerçekti. İnsanların çoğu bu duruma bir gelenek gibi yaklaşsada bunun ne demek olduğunu sevdiğini kaybeden biri bilirdi ancak. "