Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Aleyna Türkmen

Beyindeki nöronlar arasındaki ilişkilerin arttırılması herkesin kendi elindeydi. Yani herkes kendi beyninin mimarıydı. Esas olan öğrenmeyi ve düşünmeyi öğrenmekti. Şöyle diyordu büyük deha: “Eğitim öğrenilen bilgiler unutulduktan sonra geriye kalan şeydir.”
Reklam
Eğer susuzluktan ölmek istemiyorsan, her bardaktan su içmeyi öğrenmelisin. Lekesiz, tertemiz kalmak istiyorsan; kirli suyla temizlenmeyi öğrenmelisin. Avunayım diye sık sık şunu derim: “Söyle deli gönül! Bir mutsuzluğun sana zararı dokunmadı; öyleyse, bunun tadını çıkar mutluluğunmuş gibi!”
Yanımda ağzını açmadan yürüyen, karşımda ses çıkarmadan çalışan bu adamdan, ne öğrendiğimi iyice bilmediğim halde, bana senelerce ders veren birinden öğrenebileceğimden çok daha fazla şeyler öğrendiğime eminim.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir.......Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytandan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizde şeytan yok... İçimizde acz var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: Hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var... Hiçbir şey üzerinde düşünmeye, hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle, kullanmaya lüzum görmeyerek nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz.
Sayfa 281Kitabı okudu
Ağla, Morar'ın babası! Ağla! Ama duyamaz seni oğlun. Derindir ölülerin uykusu, alçaktır tozdan yastıkları. Ah, ne zaman sabah doğacak bu mezara, ne zaman isteyebileceğiz burada yatanın uyanmasını?
Sayfa 155Kitabı okudu
Reklam
"İnsanın kaderi kendisine biçilen talihsizliklere katlanmaktan, kadehine doldurulan acıları içip bitirmekten başka nedir ki?"
Sayfa 121Kitabı okudu
Kocaman loş bir karanlık duruyor ruhumuzun karşısında, gözlerimiz gibi duyumlarımız da bulanıklaşıyor bu karanlığın içinde ve ne kadar hasretiz, ah, bütün varlığımızı vakfetmeye ve o tek, o büyük ve muhteşem duygunun bütün sevinciyle dolup taşmaya.
Ürkütücü olan, bu çukurun dibindeki çamurun çığlıklar atıp sesler çıkarıyor olmasıydı; bu şekilsiz balçığın elini kolunu oynatıyor ve günah işliyor olmasıydı; bu ölü ve şekilden yoksun şeyin hayatın işlevlerini ele geçiriyor olmasıydı.