"Beyim diyor, bizim yolumuz, köprümüz, çeşmemiz yok; kitaplığı ne yapacağız? Anlatıyorum ona: Eğer kitaplığınız olursa, yolunuz, çeşmeniz, köprünüz de olur!"
Köylüler bence daha en az seksen yıl daha sürecek ağır bir uykunun içinde. Bizim bir şairimiz vardır; adı Fazıl Hüsnü Dağlarca'dır. Onun dediği gibi:
Öyle dalmış ki
Yüzyıllar süren uykusuna
Uyandırmazsan uyanacak değil.
“Cahilliği yok edecek ilaç bilim değil mi? Evet bilim. İşte o da kitapların içindedir. Cahilliği ancak okumakla yenebiliriz. Karanlığı okuyup öğrenmekle, kafayı ışıklandırmakla yenebiliriz.”
Güzel bir kitaptı. Yaşanmış bir hikaye anlatılıyor.
//DİKKAT Kitabın konusu hakkında bilgi içerir.//
Atalarının yaşadığı yerleri görmek için Ürgüp’e gelen Yunanistanlı bir gazetecinin Mustafa Bey ve ailesi ile tanışması ve Mustafa Beyin anılarını anlatması konu alınıyor. Mustafa Güzelgöz kitap sevgisini o yörenin insanlarına öğretmeye çalışıyor. Ancak kitap yok. Yurtiçi ve yurtdışında yaşayan insanlara mektuplar yazıyor. Kitap istiyor. Bunda da başarılı oluyor. Eşeklerle yolu olmayan köylere kitap götürüyor. Kooperatifler kuruyor, müzeler yaptırıyor, yöre halkı için kaymakam, vali, belediye başkanı, üst düzey yöneticilerle görüşüyor hatta Ankara’ya kadar gidiyor. Kredi çıkarttırıyor. Çocukların, gençlerin kadınların cahil kalmaması için elinden ne geliyorsa yapmaya çalışıyor.
Mustafa Güzelgöz bu kadar çabalamasının tek bir nedeni var insan sevgisi. Kitap sevgisi ayrı bir şey ama asıl insan sevgisi olmazsa bunların hiçbirini yapamazdı.
Kitap okumak dünyaya açılmaktır. Bir sürü insan, çevre tanımaktır. Kitaplar hayatı öğretir. Acıyı, güzeli çirkini öğretir. Zulmü gösterir. Hiç kitap okumayan biri iyiyi ya da kötüyü sadece gördüğü yaşadığı kadarıyla bilir. Kitap okumak öğrenmektir, ders çıkarmaktır. Herkes kitap okumaz. Zahmetli iştir kitap okumak. Pineklemek varken neden kitap okuyalım ki dimi. Kitap okumak boş insan işi değildir. Zaman ayırmak gerekir. Çaba sarf etmek gerekir. Kitap okumak güzeldir. Ama okuyup da anlamak ve de iyi insan olmak en güzelidir.
“Bir de tabii…” dedi Holly. “Tavşan boku gibi olanlar var. Kokmazlar, bulaşmazlar. Onlara dokunmayan yılan bin yaşasın misalidirler. Galiba çoğunluk bu kesimde. Bugün dünyaya vicdansızlar egemense, emin ol üç maymunu oynayanlar yüzünden.”
Sayfa 192 - Destek Yayınları “Holly, Lili, İris”Kitabı okudu
Nasıl becerdik bilmiyorum ama toplumsal olarak kelimenin tam anlamıyla paranoid şizofreni halindeyiz. Kimsenin bir başkasının düşüncesine ihtiyacı da tahammülü de yok.
Sayfa 98 - Destek Yayınları “Holly, Lili, İris”Kitabı okudu
Zevkle okudum. Eline emeğine sağlık.
//DİKKAT Kitabın konusu hakkında bilgi içerir.//
Kitap hakkında çok fazla ayrıntıya girmeden kısa kısa bilgiler vermek istiyorum.
Kitap bir gazetecinin gözünden aktarılmış. Kitabımızın baş karakteri Holly, Lili ve İris isimlerini farklı zamanlarda farklı yerlerde kullanan bir kadın. İngiltere’de Holly adıyla karşımıza çıkıyor ve gazetecimiz Holly ile röportaj yapıyor. Holy’nin İstanbul’da yaşamaya başlaması. Kadın karakterin arkadaşı Ferit’inde olaylara ve gazeteci, Holly dostluğuna dahil olması. Holly’nin Matild Manukyan’ın genelevinde Lili ismi ile çalışması ve Matild Manukyan (kesinlikle ülkemizin başına gelmiş en büyük kötülüklerden biri) hakkında kitapta geçenler. Ermeni terör örgütü Asala’nın yasadışı faaliyetlerine katılırken de İris adını kullanması. Holly ve Ferit Matild Manukyan’ın genelevinde çalıştırdığı 14 yaşında bir kız çocuğunu da yanlarına alarak gazetecinin de yardımları ile Yunanistan’a kaçmaları.
Osman Balcıgil kitabında bir kadının aynı anda melek, fahişe ve terörist olmasını olayların geçtiği zamanın şartlarını, tarihini, siyasi ve günlük hayatını da anlatarak çok güzel bir şekilde okura yansıtmıştır. Asala Terör örgütünden, Matild Manukyan’a kadar o zamanki tarihimizin hüzünlü, kötü ve utanılası Devlet-Mafya ve Siyaset ilişkisini gözler önüne sermiştir.
Ayrım yapmadan o dönemde Asala terör örgütü tarafından şehit edilen tüm yurttaşlarımızı andığından dolayı Osman Balcıgil’e ayrıca teşekkür ediyorum.
Söz uçar yazı kalır...