"Gerçekten değerli, hatta eşsiz bulduğum tek şey var, o da zaman. Zamanını istediği gibi kullanan kişi mutludur, zengindir. Bense efendiler, yoksulun yoksuluyum."
"Ağacı kabuğundan bilirim,
Kurduğu tuzaktan Çingeneyi,
Efendiyi tebaasından bilirim,
Bilirim tekmeyi, darbeyi,
Sofuyu kılığından bilirim,
Bilirim kötü yola düşmüş fahişeyi,
Onuru, utancı bilirim,
Her şeyi bildirimde bilmem kendimi."
"Sırrı ve Yahuda'nın günahını biliyor musun sen? İsa'ya neden ihanet ettiğini?" diye sordu Üstad Leonardo.
"İsa'ya onu sevdiğini anladığı için ihanet etti," diye cevap verdi delikanlı. "Onu çok fazla sevmek zorunda kalacağını anladı ve kibri buna izin vermedi."
"Evet. Yahuda'nın günahı, kendi sevgisine ihanet edecek kadar kibirli olmasıydı," dedi Üstad Leonardo.
Kirstyonun doğruyu söylediğini biliyordu; böyle sevimsiz gerçekleri ancak canavarların söylemesine izin vardı. Frank'in iltifat etmeye, güzel sözlerle kandırmaya ihtiyacı yoktu; savunacağı bir felsefe, vereceği bir vaaz yoktu. Berbat çıplaklığı bir çeşit karmaşık derinlik içeriyordu. İnancın yalanların ötesine geçirip, daha saf diyarlara götürüyordu.
''Bebeğim kız mı erkek mi hemşireye sordum. Hemşire kız olduğunu söyledi. Döndüm ağladım. Kız olduğuna sevindim sevinmesine de, dilerim aptal bir kız olur. Bir kız için en iyisi bu; güzel, küçük, aptal bir kız''
''Ümit mi? Ümit en son kötülüktür!'' Nietzsche adeta haykırmıştı. ''İnsanca Pek İnsanca adlı kitabımda ileri sürdüğüm gibi, Pandora'nın kutusu açılıp, Zeus'un içine sakladığı bütün kötülükler dünyaya saçıldığı zaman, orada son bir kötülük kaldığından kimsenin haberi olmamıştı: Ümit. O zamandan beri. yanlışlıkla kutuyu ve içindeki ümidi iyi şans olarak yorumladık. Fakat Zeus'un arzusunun, insanların kendilerini işkenceye teslim etmeleri olduğunu unuttuk. Ümit kötülerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır.''
İyi ve kötünün göreceliliği, kişinin ahlaklı yaşayabilmesi için kendisini toplum ahlakından kurtarması gereği, hür düşüncelerin dini hakkında konuşurduk.