Ben de bağlayabilirdim seni, gücünden, özgürlüğünden, mutluluğundan yoksun bırakabilirdim; o korktuğun, o aradığın acılı kaygıyı ben de uyandırabilirdim içinde. İstemedim. Seni hiçbir kurnazlığa başvurmadan sevmek, göğüs göğüse çarpışmak istedim. Silahları sen bana kendi elinle verirken hiçbir savunmaya başvurmadan bıraktım kendimi sana. İyi ettiğimi sanıyorum. Bana öyle geliyor ki sevgililer arasındaki bu amansız savaştan daha büyük bir şeydir aşk. Sevdiğimizi açıkça söylememiz, gene de sevilmemiz olanaklı olmalı.
Bakın ben aşkın ne olduğunu bilmesem de sayesinde çok yükseklere atlanabileceğini, daha uzun mesafeler yüzülebileceğini, kişiyi görünür kıldığını biliyorum. Bunu ineklerin sık sık aşık olmasından biliyorum.
Tanrı’yı sevip sevmediğimden artık kuşkulanmaya başlıyorum. İnsanın inancını iki şekilde kaybedebileceğini keşfettim: Bazı insanlar kendilerini bulduklarında kaybediyorlar Tanrı’yı, bazılarıysa kendilerini kaybettiklerinde Tanrı’yı da kaybediyorlar.
Kurtarılma sorumluluğunu, mutluluğun anahtarını bir başkasının iradesine bırakan kişi, bunu sürdürebilir kılamaz. Bir başkası tarafından ve onun sayesinde kurtarılmış olmanın mahcubiyetini yaşamaya mecbur bırakılır.