Serenity

Serenity
ʜAʏAᴛ ʙEɴ sEɴIɴ ᴅEğIʟ, SᴇN BᴇNɪM Iᴄ̧IᴍDᴇSɪN. BᴇN NᴇFᴇS AʟIʀSᴀM SᴇN YᴀŞᴀRsIɴ﹗
Mutsuz Olmak
İnsanlığın tarihinde meydana getirilmiş olan, hayranlık uyandırıcı ne varsa, bunların ancak küçük bir kısmı hoşnutluk eseridir. Yaşam ereği olarak hoşnutluğa haddinden fazla değer biçiliyor. Yeni eylemlerin mahmuzu hoşnutsuzluk tur, insan olmaya özgü olan budur. “Mutluluk ancak hoşnutsuzluktadır” (Georg Kreisler, Letzte Heder7, otobiyografi, 2011). Belki de ancak şüphe edebilen, çaresizliğe düşebilen insan, büyük ve fevkalade şeyler yaratabilir. Hoşnut olan, arkasına yaslanmayı yeğleyecektir. Bu bakımdan, bir hoşnutluk eğer fazla uzun sürerse hoşnutsuzluğun tamamen kendiliğinden doğuvermesi şans olarak görünebilir. Fark edilebilir bir dış etki olmaksızın insanın içinin sıkılmasıyla da olabilir bu, bir meydan okumaya dönüşen dış etkilere bağlı da olabilir: Yenilgiler, başarısızlıklar, kızgınlıklar, münakaşalar ve ters giden işler, kimsenin sevmediği ama yine de kaçınılmaz olan hoşnutsuzluk zamanlarına kapı açarlar. Bu terslikleri aklına bile getirmek istemeyenleri dehşete sevk ederek...
Mutsuz Olmak
Mutsuz Olmak
Reklam
Mutsuz Olmak
İnsanın kaderi daima hep hoşnut olmak değildir, yoksa hâlâ ağaçlarda yaşıyor olurduk. Birisi de çıkıp diyebilir ki: öylesi daha iyi olurdu. Sanatların ve bilimlerin tarihi, insanların ne kadar dikkate değer gelişmelere kadir olduğunu gösteriyor. Bu gelişmeye katılanların birçoğu eserlerini hoşnutluktan yaratmamış, keşiflerini hoşnutluktan yapmamıştır. Galilei ve Einstein gibi kâşifler kafalarını çatlatırcasına düşünmeye gömülüp durmasalar, Madam Curie gibi araştırmacılar hayatlarını riske etmeseler, ne olurdu? Ona bu dünyada bir çare bulunsa, Heinrich von Kleist’ın eseri meydana gelir miydi? Kendine ve sanatına bakarken hiçbir gerginliği olmasa, Vincent van Gogh fırçasını tuvale öyle şiddetle vurur muydu? Sisyphos Efsanesini yeniden anlatan Albert Camus’yü mutlu bir insan olarak mı düşünmeliyiz?
Mutsuz Olmak
Mutsuz Olmak
Mutsuz Olmak
Herkes, kendisi için arzuladığı hoşnutluk ölçüsüne erişmeye layıktır. Gevşemiş, arkasına yaslanmış olmaktan daha güzel ne vardır; her zaman bir sebebiniz olmasa da kendinizden hoşnut, bir türlü hepten daha iyi bir dünya haline gelmiyorsa da dünyadan hoşnut. Ama devamlı böyle olur mu? Apaydınlık bir dünyada apaydınlık bir hayat sürmek mutlaka güzel olurdu ama ölü doğaya dönüşmüş bir dünyada emekli hayatı yaşamaya benzerdi herhalde. Arada bir hoşnut olmak kötü değildir ama marifet bunu abartmamaktır, çünkü gevşeklik halinde ısrar etmek bir soruna dönüşür: Bu halin değişikliğe ve iyileşmeye yol açtığı hiç görülmemiştir; tersine, hoşnutluk ve kendinden hoşnutluk her türlü gelişmeye sekte vurur.
Mutsuz Olmak
Mutsuz Olmak
Mutsuz Olmak
Mutlulukta hermenötik bir yük vardır, başka her şeyden fazla, yoruma bağlıdır. Normatif ön koşullar tartışmalıdır: Hayatta esas mesele sahiden mutluluk mudur? Mutluluk sahiden hoşnutluk demek midir? Ölçülebilirliğe dayanan bir bilimsellik, bunun dışında, aynı sonuçları ortaya koyan incelemelerin tekrar edilebilirliğini talep edecektir: Ne var ki ülkeler, o kadar kısa bir sürede mutlulukları lehine veya aleyhine fazla bir şey yapmış olmaksızın, ölçek üzerindeki yerlerinden sürekli kayıverirler.
Mutsuz Olmak
Mutsuz Olmak
Mutsuz Olmak
Kuşkusuz, insanların hazzı aramakta ve acılardan kaçınmakta hayatî bir çıkarları vardır. Ama eşyanın tabiatı icabı bunu her zaman başarmak mümkün olmaz. Acılar, istisnaları bir kenara bırakırsak, insanları mutsuz eder. Hayatımızdan çıkmalıdırlar. Ama er geç çıkagelirler; yaralanma ve hastalığa bağlı bedensel acılar, hayal kırıklığı hissine ve duyguların incinmesine bağlı ruhsal acılar, geçicilik ve ölümle karşılaşınca düşündüğümüz anlamsızlığa bağlı zihinsel acılar. Ağrı kesicilerin dindirici etkisi olur ama bütün ağrı kesici cephaneliklerini toplasanız bile, acıların her daim olmasını engelleyemez. Lâkin acıları anlamlandırma biçimi değiştirilebilir. Hazzı hissedilebilir kılan zıtlık deneyimini sağlamaz mı acılar? Acıyı tanımasam, hazzın ne olduğunu nereden bilecektim? En yoğun mutluluk anları, acının dindiği anlar değil midir? Demin az kaldı bulanıklaşacak olan gerçekliğe ayna gibi berrak bir tanım getiren, acı değil midir? Hayata yeni bir yön vermeyi teşvik etmez mi? Ben ne yaptım, neyi belki yanlış yaptım? Benim için önemli olan nedir? Hangi insanlara itimat edebilirim? Bitip gittiğimde bu hayattan geriye ne kalacak? Aktaracağım ne var? Tabii acı olmadan da mümkündür, kendine sürekli yeni yön tayin etmek, ama pek kimse yapmaz bunu çünkü iş ciddiye binmiş değildir. İnsanların hayatlarına dair huzursuzluk duymaları için bir şeyin onları acıtması gerekir: işte bunu mutsuzluğa borçluyuzdur.
1.334 öğeden 1 ile 6 arasındakiler gösteriliyor.