Selçuk Baran, insan ilişkilerinin karanlık yanlarına odaklanmakla kalmayıp insanın kendisiyle ilişkisinin de çok daha karanlık olduğu gerçeğini hatırlatıyor bu romanda.
Ankara'nın bir memur kenti olmasının karakterlerin duygularına nasıl soğuk esintiler getirdiğini ve bozkır toprakları gibi insanların da duygusal anlamda nasıl çoraklaştığını anlatmakta sevgili Baran.
70'li yılların Ankara'sına bu kadar yalın ama olabildiğince yalın, duru ve akıcı Türkçeyle yolculuk ettim. Selçuk Baran'ın bilinçli tercihidir bu. Yoğun tasvirlere boğmadan, yerinde ve noktasında anlatıyor Seyfi, Nurten ve Müfit'in ruh hallerini. Gözlemini çok güçlü buldum.
En çok dikkatimi çeken şey, kadının yaşadığı zorluklarına rağmen ısrarla kendi ayakları üzerinde durması. Yazar, Nurten figürüyle erkek egemen bir toplumda, özellikle de iş yaşamında kadının saygınlığını korumasının güçlüğüne dikkat çekerken feminist aşırılığına kaçmıyor. Kadın - erkek ilişkisinin arasındaki soğukkanlılığını iyi yansıtıyor.
Selçuk Baran, öyküleriyle, romanlarıyla güçlü bir ruh hali tasvircisi olduğunu gösteriyor. Umarım kıymeti, değeri yakın zamanda çok daha iyi anlaşılır. :)