Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Akhilleus

“Bunu ancak insanlar yapabilir,” dedi Sophia, “hayatı ellerinden kaçırırlar, belki de olabilecekleri şeyi olamayıp ellerinden kaçırırlar, telaşlı, zorba, buyurgan bir zamana teslim olurlar.”
Sayfa 366Kitabı okudu
Reklam
Kitapta bana en çok tesir eden cümle
Yazmak, hem bir bağlanma olsun bizim için hem de olmasın mı diyoruz? "Serbest olmak ve bağlanmak" diyalektiği şöyle bir şey mi? Bizi yeryüzüne bağlasın, uçuşmayalım, süpürülmeyelim, kazık kakamasak da, tırnaklarımızı geçirelim bir müddet, sonra bizi uçuşturacak bir şeyler zuhur ettiğinde, o yelin, o heyulanın neyse artık işte onun etkisiyle süpürülürken toprağı kazımış olalım en azından, sonra belki birileri gelir tohum serper.
Sayfa 123Kitabı okudu
Yazarken bir dolu şey öğreniyoruz, yaşarken öğrendiğimiz gibi. Kendimize dair bir şeyler de öğreniyoruz, belki en çok da bunu; ama bu dünyada öğrendiğimiz daha çok kendimizle ilgili neleri bilmediğimiz oluyor, sorularımız artıyor. Bir boşluğu doldurmuyor, büyütüyoruz yazdıkça.
Sayfa 105Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kendi başıma yaptığım bir şey olması da önemli yazma uğraşının. Belki bu da başkalarıyla iş görme yetimin gelişmemiş olmasındandır, kim bilir; ama tek başına olmakla sıkıntım yoktur pek, hatta bunu yeğlerim, özlerim kimi zaman. Hem tek başıma olduğum hem de sonuçta bir iş gördüğümü hissettiğim bir şey yazmak.
Doğrusu ben edebiyatçının bana sahih duyguları nerede bulacağımı söylemesini istemiyorum. Ama başka insanlar sahih duygularının olmadığı bu dünyada bununla nasıl baş ediyorlar, nasıl arıyorlar, çoktan havlu atıp aramayı bıraktılar, bir yandan ararken bir yandan aramıyorlar gibi mi yapıyorlar... Bunları içlerinden birini kendime yol gösterici seçmek için öğrenmek istemiyorum ya da onlara bakıp teselli bulmak değil niyetim. Bir benzerine rastlamak? O da değil sanırım. Ne peki? İnsanla, dünyayla, kainatla ilgili bir ipucu belki... Daha doğrusu hayatla, hayatta olmakla...
Reklam
Edebiyat tuhaf bir şey, yazarken karakterle ruh göçü yaşamak gerekiyor; yazarın kendini onun yerine koyması, mesafenin kısaldıkça kısalması, ama aynı zamanda yazdığımız şeyde sözünü ettiğim mesafenin de korunması lazım.
Mesele dünyanın olmuş bitmiş bir dünya olarak algılanmasında; edebiyat ve sanat, bana öyle geliyor ki, biraz da "durun yahu daha bitmiş değil, daha ne dünyalar var bunun içerisinde, görelim bakalım" demek için var.
Özellikle edebiyat mevzubahis olduğunda aklı biraz ötelemek gerek.... öncesini ve sonrasını bilmediğimiz bir dünyayı ve hayatı ne kadar aklileştirsek de, kuşatıcı biçimde bilmemiz mümkün değil. İyi ki de bilmiyoruz, işin heyecanı da burada.
Ayrıca içeriğini yitirmiş bir dünyaya ve insana içerik katma yönünde bir çaba olarak görülemez mi edebiyat? Varlık nedenini, yolunu, hatta gücünü güçsüzlüğünden, çıkışsızlığından alan bir uğraş edebiyat.
.... yaşadığımız dünya kurmaca olana nüfuz eder, bu doğal. Ama kurmacanın yaşadığımız dünyaya nüfuz etmesi için bir şeyleri ittirmesi bir şeylerin "yerini değiştirmesi" gerekiyor. Atalarımız metaforu boşuna icat etmedi!
Reklam
Kurmaca dünya, bize sadece yaşadığımız dünyaya tahammül etme gücü vermiyor, aynı zamanda onu anlama ve değiştirme gücü de veriyor.
Bizim mutlu olma şansımız yok, keşke bu kadar anlamasak… Anlamayanlar gamsız sürdürüyor hayatlarını…
Bilir misiniz, yalnızlar sadece aynalara inanmak zorunda kalırlar doktor, ben de öyle kaldım.
159 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.