Her şeye karşın, bilimin -bundan sonra hep yapacağı gibi- ilk kez "Kral çıplak!..." dediği o büyük rönesans sahnesi bir kez açıldıktan sonra bir daha kapanmamıştır.
"Ben tarihi açıdan Kuzey Afrika halkının yarısının berberi yarısının ise Arap olduğunu keşfettim. Bunların hiçbirisi Arap mı berberimi olduklarını düşünmüyorlardı. daha sonra Araştırdım ve berberi olanların çoğunun milliyetçi duygular taşıdığını, Arap olanların çoğunun ise dini duygular taşıdığını gördüm. Bundan dolayı ikinci grup arasında onları dini üslerinden uzaklaştırmak için Çağdaş aydınlanmanın bilimsel meselerini gündeme getirmek gerekir. birinci grup arasında ise şu an İslami Birlik içinde birbiriyle iç içe oldukları ikinci gruptan ayırmak için dini yaymak gerekir. Ama hangi yolla? milliyetçiliği gündeme getirmek yoluyla."
Mesele çok açık evrensel bir kanun var bu kanunu Rum suresi ortaya koyuyor. Bu kanun, tarihsel bir determinizim olayıdır. Bu güçler, bu işgalciler, milletlerin kaderine hükmeden bu caniler ve dünya devlerinin yaptığı bu sömürü bizzat o devlerin ölümünü ve sonunu getirir. Sömürgeci güç, kendini yok oluşunu kendi kucağında besler. Bugün sömürgeci gücün nasıl da güçlenip saldırganlaştıkça içten içe ölüme, yok oluşa ve düşüşe yaklaştığını ve nasıl bir rezillikle sahip olduğu şeyleri bırakıp kaçtığını görmekteyiz.
Çünkü siz toplumumuzun mevcut durumunu ve genel Zihni yapısını yansıtan birer aynasınız; Zamanın ihtiyacını hareketini ve gereğini hissetmektesiniz ve hem geçmişte olup biten hem de halen cereyan eden olayların sebep ve kökenini belirlemektesiniz.
Yeter ki yaşasın, yaşasın, yaşasın! Nasıl olursa olsun yeter ki yaşasın! Ne kadar doğru! Tanrım, ne kadar doğru! Alçak insan! Ona alçak diyen de alçak," diye ekledi bir dakika sonra.
Bana bütün söylediklerine rağmen, o eski türküyü çığırmadan edemiyorum, kişisel mutluluktan dem vuruyorum gene. Evet, lanet olası bir özlem duyuyorum mutluluğa ve kendi payıma düşen gündelik tayını koparabilmek için bir eşek inadıyla direneceğim.
Bizi şartladıkları düşünce; Bir şey ya beyazdır ya da karadır, ya güzeldir ya da çirkin. Oysa, gerçeklikte saf varlık yoktur. Saf nesneler ancak labaratuvarlarda uğraşarak üretilir. Yani saflık yapaydır. Gerçek dünyada nesneler "ya şu ya da bu" değil, "hem şu hem de bu"dur.