"Ben de sizin gibi neden korkuların geceleri hüküm sürdüğünü düşünürüm. Bunun üzerine yirmi yıl düşündükten sonra korkuların karanlıktan doğmadığını anladım; korkular da yıldızlar gibi hep oradadırlar ama gün ışığı onları gizler."
İyi ve kötünün göreceliği, ****kişinin ahlaklı yaşayabilmesi için kendisini toplum ahlakından kurtarması gereği****, hür düşünenlerin dini hakkında konuşurduk.
Benim bütün hastalığım, yirmi yılda bütün kasabada bir akıllı insan bulabilmem ve bu bulduğum kişinin de bir deli oluşudur. Benim hiç bir hastalığım yok. Ben sadece çıkışı olmayan bir kısırdöngüye düştüm.
Hem her türlü zor ve baskının toplumca akla yakın ve uygun bir zorunluluk sayıldığı, buna karşılık, örneğin aklama kararı gibi yumuşak ve acıma duygusu taşıyan bir işlemin, doyurulmamış ve intikamcı bir takım duyguların patlamasına yol açtığı bir anda adaleti düşünmek gülünç bir şey değil midir?
20. yüzyıla kadar Avcı/ yiyecek toplayıcı olarak kalmış olan bu az sayıdaki insan topluluğu, yerlerini yiyecek üreticilerine kaptırmaktan kurtuldular çünkü yiyecek üretimine elverişli olmayan bölgelerde, özellikle çöllerde ve Kuzey kutup bölgesinde yaşıyorlardı, içinde bulunduğumuz 10 yıllık zaman diliminde onlar bile uygarlığın büyüleriyle baştan çıkarılmış, bürokratların ya da misyonerlerin baskısıyla yerleşik düzene geçmiş olacaklar ya da mikroplara yenilecekler.
Şunu söyleyebilirsiniz insan için: Kuramlar değişip yıkıldığı zaman, düşünce okulları, felsefe ve inançlar, kimi milliyetçi, kimi dinsel, kimi ekonomik konudaki dar ve karanlık düşünce yolları önce gelişip sonra parçalandığı zaman, insan ileri doğru uzanır, sendeler, acı duyar, bazen de hatalar yapar. Adımını attıktan sonra bazen gerisin geri kayabilir ama, en fazla yarım adım geriye kayar asla bir adım kaymaz. Kesinlikle inanabiirsiniz buna. Kapkara uçaklardan pazar yerine bombalar yağarken de, tutuklular domuz gibi üst üste tıkıştırılırken de, ezilen gövdeler pis pis akıp toza toprağa karışırken de emin olabilirsiniz bundan. Şu yüzden emin olabilirsiniz: Eğer ileriye o adım atılmamış olsaydı, o sendelemenin acısı insanın içinde hâlâ canlı olmasaydı, bombalar düşmez, gırtlaklar kesilmezdi. Siz asıl bombalar bombalayanlar sağ olduğu halde bombalamanın kesileceği andan korkun. Çünkü her bomba, ruhun henüz ölmediğinin kanıtıdır. Mülk sahipleri sağken grevler durmuşsa... ondan korkun işte. Çünkü ezilip bastırılan her grev, bir adım atıldığının işaretidir. Şundan emin olabilirsiniz... korkulacak zaman, İnsan'ın bir ülkü uğruna acı çekmeyi ve ölmeyi reddettiği zamandır. Çünkü bu bir tek nitelik İnsan'ın temelidir. Bu bir tek nitelik, evrende benzeri olmayan İnsan'ın ta kendisidir.
"Sen yalnızca biraz müzik istiyorsun benden, ama şu ana dek sandığımdan çok daha fazla şeyler varmış içimde, daha yeni yeni anlayabildiğim pek çok başka şey de paylaşabilirim seninle."