Bir gün günbatımında deniz kıyısındaki kumlara uzandık birlikte. Serin, yumuşak su, dalgalar ayaklarımıza kadar geliyordu. Gök karşımızda kızıllaşmıştı, güneş batıyordu. Altımızdaki kum sıcaktı. Orada uzun bir süre birbirimizi kucaklayarak gidip geldik. Sonra da aşkın sarhoşluğuyla kalkıp yumuşak, ıslak kumlarda yürüdük. Biraz dolaştıktan sonra döndük ve seviştiğimiz yere geldik. Ama ortada bir şey kalmamıştı. Oraya hiç gelmemişiz, saatlerce sevişmemişiz gibiydi. Ne sevişmeden, ne de gezintiden bir iz olsun kalmamıştı. Her şey kaybolmuştu. Kum temiz ve dümdüzdü. Oraya yüzyıllardır kimse uğramamıştı sanki. Hafif rüzgar ve yükselen dalgalar her şeyi yok etmiş, ortadan kaldırmışlardı. Hayat da buydu işte; ıslak, sıcak, sonsuz bir kumdaki bir sevişme gibi… sonradan rüzgar ve dalgaların gelip izlerini ortadan kaldırdıkları bir sevişme…
Uğuldayan ve hep uğuldayan
bir orman kadar üşüyorum şimdi
yanlış rüzgârlar esiyor dallarımda
yanlış ve zehirli çiçekler açıyor
Kanımda kocaman gözleriyle bir çığlık
Su ve ses kadar beklediğim
ne kaldı geride, bilmiyorum