Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Uğur

Uğur
@Beyazsacli
6 okur puanı
Mart 2024 tarihinde katıldı
Bir Mektup
Aziz Muhterem kardeşim... Mademki İslam'ın her derdine razı olduğunu bildiriyorsun, bu müjdenle bize aşk ve şevk veriyorsun, o halde iyi dinle: Vazifen: Dikenler arasında güller toplayacaksın. Ayağın çıplaktır, batacak. Elin açıktır, ısıracak. Buna sevineceksin! Firavunlar kucağında büyüyen çocuk Musaları safına alacaksın. Aldığın için
Reklam
Arşa değmek istidadında olanların ayakları altına omuzlarımızı koyarız.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Rahim Han'ın telefonu kapatmadan hemen önce, aklına son anda gelivermiş gibi söylediği şeyi düşündüm: yeniden iyi biri olmak mümkün
Halini, etvarını, gidişatını başkasından dinle! Çünkü senin fenalığın, yanlışlık ve hataların senin nefsine, dostun gözüne iyi görünür. Seni methedenlere aldanma. Senin yanlışlık ve isabetsiz hareketlerini sana söyleyenler senin hakiki dostlarındır. Hastaya şeker vermek caiz olmayabilir. Onun için acı ilaç faydalıdır
Reklam
‌ Herkesin bir kusurunu bulup, kendi kusurlarını görmeyerek dostlarını terk eden, terk edilir.
‌Bahtlı ve talihli kimse, başkasına va'z edilirken ibret alandır
‌ İyi olmanızı istiyorsanız evvela kötülüğünüze inanınız, kusurlardan kurtulmak istiyorsanız evvela kendi kusurunuzu görüp, kendinizi kusursuz zannederken, kusurlu olduğunuzu müşahede ediniz
‌Kendi nefsini daima kötülemek, kendi küçük kusurlarını büyük görmek, başkalarının büyük kusurlarını küçük görmek, yüksek bir fazilettir. Takvada, doğrulukta, edep ve ahlakta kendisi azimetle amel etmeye çalışmak, başkalarının lakaydlıkları ile meşgul olmamak veya ikaz ve hatırlatmakta mütevaziyane ve yumuşaklık göstermek büyük bir fazilet ve din kardeşlerinin dinine hizmet edebilmek için semerdar bir düsturdur
Fenalık ve iftiralara ne kadar feci bir surete maruz kalınırsa kılınırsın, mukabele-i bilmisil etmemek, tövbe ve istiğfara devam etmek, sabır ve tahammüle çalışmak, öyle hadiselerden ibret ve ders almak, mütecaviz ve müfterilerle uğraşmamak, yüksek bir ahlak ve kemalatın şiarındandır. Enbiyalar, veliler, sulehalar ahlakıyla ahlaklanmaktır.
Reklam
Peygamberimiz sav, sahabilerine sordu ' Allahu teala' nın şerefleri ne ile kıymetlendirdiğini ve dereceleri ne ile yükselttiğini size bildiriyim mi? ' Ashab cevap verdi : ' Buyur, bildir, ya Resûlullah ' Hz Peygamber buyurdular : ' Sana karşı cahilane hareket edildiği zaman halim ve yumuşak olursun, sana zulmedenleri bağışlarsın, sana vermeyenlere sen verirsin ve senden alakasını kesenlere sen alakalanırsın'
İnsan, kainatın ekser envaına muhtaç ve alakadardır. İhtiyacatı alemin her tarafına dağılmış, arzuları ebede kadar uzanmış. Bir çiçeği istediği gibi koca bir baharı da ister. Bir bahçeyi arzu ettiği gibi ebedi cenneti de arzu eder. Bir dostunu görmeye müştak olduğu gibi Cemil-i Zülcelal'i de görmeye müştaktır. Başka bir menzilde duran bir sevdiğini ziyaret etmek için o menzilin kapısını açmaya muhtaç olduğu gibi; berzaha göçmüş yüzde doksan dokuz ahbabını ziyaret etmek ve firak'ı ebedi'den kurtulmak için koca dünyanın kapısını kapayacak ve bir mahşer-i acayip olan ahiret kapısını açacak, dünyayı kaldırıp ahireti yerine kuracak ve koyacak bir kadir-i mutlak'ın dergahına ilticaya muhtaçtır
Hem dua bir ubudiyettir Ubudiyet ise semeratı uhreviyedir. Dünyevi maksadlar ise o nevi dua ve ibadetin vakitleridir. O maksatlar, gayeleri değil. Mesela yağmur namazı ve duası bir ibadettir. Yağmursuzluk o ibadetin vaktidir. Yoksa o ibadet ve o dua, yağmuru getirmek için değildir. Eğer sırf o niyet ile olsa o dua, o ibadet halis olmadığından kabule layık olmaz
Eğer desen: 'Birçok defa dua ediyoruz, kabul olmuyor. Halbuki ayet umumidir, her duaya cevap var ifade ediyor' El cevap: Cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her dua için cevap vermek var; fakat kabul etmek, hem ayn-ı matlubu vermek Cenab-ı Hakk'ın hikmetine tabidir. Mesela hasta bir çocuk çağırır: 'Ya Hekim! Bana bak' Hekim : 'Lebbeyk!' der, 'Ne istersin?' cevap verir. Çocuk: 'Şu ilacı ver bana' der. Hekim ise ya aynen istediğini verir, yahut onun maslahatına binaen ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez. İşte Cenab-ı hak, Hakim-i mutlak hazır nazır olduğu için abdin duasına cevap verir. Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzuruyla ve cevabı ile ünsiyete çevirir. Fakat insanın hevaperestane ve heveskarane tahakkümüyle değil, belki hikmet-i Rabbaniyenin iktizasıyla ya matlubunu veya daha evlasını verir veya hiç vermez
8. KUDSİ HADİS
Yüce Allah cc şöyle buyurmaktadır ; Siz benim katımdaki nimet ve müjdelere, ancak hoşunuza gitmeyen şeylere karşı benim rızam için sabrederek ulaşabilirsiniz.
6. KUDSİ HADİS
Yüce Allah cc şöyle buyurmaktadır; Ey Ademoğlu! Sizin çokluğunuzla azlıktan, ünsiyetinizle yalnızlıktan kurtulayım diye sizi yaratmadım. Yapmaktan aciz kaldığım bir şey için sizden yardım alayım diye de sizi yaratmadım. Bir menfaati ele geçirmek veya bir zararı def etmek için de sizi yaratmış değilim. Bilakis sizi bana sürekli kulluk, çokça şükür, gece ve gündüz beni tesbih edesiniz diye yarattım
Reklam
4. Kudsi Hadis
Yüce Allah, dünya için kederlenenin kalbini arkası kesilmeyen tasalarla ve hiç boş vakit bulamayacak meşgalelerle doldurur. Allah o Kalbe öyle bir fakirlik hissi verir ki hiçbir zaman zenginliğe ulaşamaz ona vereceği emeller ise onu sürekli meşgul eder
3. KUDSİ HADİS
Yüce Allah Celle Celalühü şöyle buyurmaktadır; Ey Ademoğlu! Kanaat et, ihtiyaç duymaktan kurtul! Hasedi bırak, rahat et! Haramdan sakın, dinde ihlas sahibi ol! Gıybeti terk edene muhabbetimi tattırırım. İnsanlardan uzak duran, zararlarından korunur. Kimin kelamı az olursa aklı kemale erer. Aza razı olan yüce Allah'a güvenmiş olur.
Dua ise esas-ı ubudiyettir. Nasıl bir çocuk, eli yetişmediği bir meramını, bir arzusunu elde etmek için ya ağlar ya ister. Yani ya fiili ya kavli lisanı acziyle bir dua eder, maksuduna muvaffak olur. Öyle de insan bütün zihayat alemi içinde nazik, nazenin, nazdar bir çocuk hükmündedir. Rahmanu'r Rahim'in dergahında ya zaaf ve acziyle ağlamak veya fakr ve ihtiyacıyla dua etmek gerektir. Ta ki maksadı ona musahhar olsun veya teshirin şükrünü eda etsin.
İnsan ise dünyaya gelişinde her şeyi öğrenmeye muhtaç ve hayat kanunlarına cahil, hatta 20 senede tamamen şerâit-i hayatı öğrenemiyor. Belki ahir-i ömrüne kadar öğrenmeye muhtaç, hem gayet aciz ve zayıf bir surette dünyaya gönderilip bir iki senede ancak ayağa kalkabiliyor. 15 senede ancak zarar ve menfaati fark eder. Hayat-ı beşeriyenin muavenetiyle ancak menfaatlerini celb ve zararlardan sakınabilir Demek ki insanın vazife-i fıtriyesi taallümle tekemmüldür, dua ile ubudiyettir. Yani 'Kimin merhameti ile böyle hakimane idare olunuyorum? kimin keremiyle böyle müşfikane terbiye olunuyorum? nasıl birisinin lütuflarıyla böyle nazeninane besleniyorum ve idare ediliyorum?' bilmektir ve binden ancak birisine ele yetişemediği hâcatına dair kadıyü' l-hacat'a lisan-ı acz ve fakr ile yalvarmaktır ve istemek ve dua etmektir. Yani aczin ve fakrın cenahlarıyla makam-ı a'lâ-yı ubudiyete uçmaktır Demek insan bu aleme ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmek için gelmiştir. Mahiyet ve istidat itibarıyla her şey ilme bağlıdır ve bütün ulûmu hakikiyenin esası ve madeni ve nuru ve ruhu marifetullahtır ve onun üssü'l esası da imanı billahtır.
Evet insaniyet, iman ile insaniyet olduğunu insan ile hayvanın dünyaya gelişindeki farkları gösterir. Çünkü hayvan, dünyaya geldiği vakit adeta başka bir alemde tekemmül etmiş gibi istidadına göre mükemmel olarak gelir, yani gönderilir. Ya 2 saatte, ya 2 günde veya 2 ayda bütün şeriat-i hayatiyesini ve kainatla olan münasebetini ve kavanin-i hayatını öğrenir, meleke sahibi olur. İnsanın 20 senede kazandığı iktidar-ı hayatiyeyi ve meleke-i ameliyeyi, 20 günde serçe ve arı gibi bir hayvan tahsil eder, yani ona ilham olunur. Demek hayvanın vazife-i asliyesi taallümle tekemmül etmek değildir ve marifet kesbetmekle terakki etmek değildir ve aczini göstermekle medet istemek, dua etmek değildir. Belki vazifesi istidadına göre taammüldür, amel etmektir ubudiyet-i fiiliyedir.
İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder. Öyle ise insanın vazife-i asliyesi iman ve duadır. Küfür, insanı gayet aciz bir canavar hayvan eder.
Reklam
İman, hem nurdur hem kuvvettir. Evet, hakiki imanı elde eden adam, kainata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hadisatın tazyikatından kurtulabilir.
2. Kudsi Hadis
Yüce Allah cc şöyle buyurmaktadır; "Ben, benden başka ilah olmadığına, hiçbir ortağımın bulunmadığına ve Muhammed'in benim kulum ve Elçim olduğuna kendi nefsimi şahit tutarım. Her kim benim kaderime razı olmaz, verdiğim belaya sabretmez, nimetlerime şükretmez, verdiğim rızkı kanaat etmez ise benden başka bir rabbe kulluk etsin"
İnsan, nur-u iman ile a'lâ-yı illiyine çıkar, cennete layık bir kıymet alır ve zulmet-i küfür ile esfel-i safiline düşer cehenneme ehil (olacak) bir vaziyete girer. Çünkü iman insanı Sani-i Zülcelal'ine nispet ediyor; iman, bir intisaptır. Öyleyse insan, iman ile insanda tezahür eden sanat-ı ilahiye ve nukuş-u Esma-i Rabbaniye itibarıyla kıymet alır. Küfür o nispeti kateder. O kat'dan sanat-ı Rabbaniye gizlenir. Kıymeti dahi yalnız madde itibariyle olur.
1. Kudsi Hadis
Yüce Allah cc şöyle buyurmaktadır; " Ey Ademoğlu! Öleceğini kesinlikle bilen bir kimsenin nasıl sevindiğine şaşarım. Yine, hesaba çekileceğini kesin olarak inanan bir kimsenin nasıl mal topladığına, kabre gireceğini kesin olarak bilen bir kimsenin nasıl güldüğüne şaşarım!