Ölüler toprağa gömülür, hatıralar yüreğe.
Toprak mı vefalı, yürek mi bilmiyorum.
Bir duruşu olmalı insanın; bir bakışı, bir anlayışı, bir aşkı, bir davası olmalı.
‘’Ömrümüz kısa biliyorsun, belki de geldi sıram.’’
Sonra sen geldin
Kalbime vurulan mührü kırdın
Ve
İçeri girdin
Yanımda yoktun ama, sevdikçe sevdim özledikçe özledim
O günden sonra,
Ben hep sende kaldım…
Okuduğum en güzel roman keşke 5-6-7.. olsaydı
Çukurova'nın sıcağı, bereketli toprakları, ağaları ve eşkıya
İnsanı o döneme götüren muazzam bir kıtap
Teşekkür ederim
Güzel saçlım, yay kaşlım, gözleri ışıl ışıl fitneler koparan sevgilim, hastayım!
Eğer ölürsem benim vebalim senin boynunadır, çünkü bana eza ederek kanıma sen girdin, bana imdad et, ey Müslüman olmayan güzel sevgilim.
Kapında, devamlı olarak seni medhederim, seni överim, sanki hep seni öğmek için görevlendirilmiş gibiyim.
Yüreğim gam ile, gözlerim yaşlarla dolu, ben Muhibbi’yim, sevgi adamıyım, bana bir şeyler oldu, sarhoş gibiyim. Bir hoş hale geldim.
Ahmed Arif der susarım
Elime aldım ve bırakamadım. En çok okunan şiir kitaplarındandır. Ben her okuyuşumda farklı farklı hislere kapılıyorum.
Sus kimseler duymasın
Duymasın, ölürüm ha.
Aymışam yarı gece.
Seni bulmuşam sonra.
Seni, kaburgamın altın parçası.
Seni, dişlerinde elma kokusu.
Bir daha hangi ana doğurur bizi?
Ahmed Arif'in hasretinden prangalar eskittiği, mektubunu ulaştırmak uğruna hamallık yaptığı Leyla Erbil, “sevilmek nasıl bir his?" sorusuna "bilmem, hiç sevilmedim ki" diyor. hayat böyledir işte.
Ne yaparsan yap yaranamazsın. Suladığın çiçek kurur gider bazen.” Üzgünüm ama bu yüzden Leyla Erbil’e çok öfkeliyim ve çok üzgünüm.
Dünya hassas kalpler için bir cehennem...