Tanrı onun gözlerine girer ve görsün diye gözlerini sonuna kadar açar. Papalagi'ye "ne olmak istiyorsan onu ol" demiştir. " Sana verecek buyruğum yok artık benim" O da kendi yolunda yürüyüp ne olduğunu ortaya koymuştur. Ne utanç verici, ne korkunç! Çınlayan dili, gurur dolu sözleriyle silahlarımızı elimizden aldı. Tanrı'yla konuştu. "Birbirinizi sevin" dedi. Peki ya sonra? Ey sevgili kardeşlerim korkunç haberi duydunuz. Tanrı'sız, sevgisiz, ışıksız olup bitenleri. Avrupa kendi kendini katlediyor. Papalagi zıvanadan çıktı. Herkes birbirini öldürüyor. Her yerde kan, korku ve çürümüşlük kol geziyor. Nihayet itiraf etti papalagi, içinde tanrı olmadığını. Elindeki ateş sönmek üzere. Yolu karanlıklarla kaplı, uçan köpeklerin ürkütücü kanat sesleri ve baykuşların ulumaları duyuluyor.
Bizim erkeklerimiz ve kadınlarımız özgürdür, hiçbir şeye sahip olmadıkları için özgürdürler. Siz sahipler ise sahiplisiniz. Hepiniz hapistesiniz. Herkes yalnız, tek başına, sahip olduğu yığınla birlikte, hapiste yaşıyor, hapiste ölüyorsunuz.
Bir canlı nekadar basitse okadar az duyarlıdır ve uyarılara karşı daha zayıf karşılık verir. Nekadar gelişmişse, gerçekliğe karşı daha fazla duyarlıdır ve daha enerjik bir biçimde tepki verir.
Marcus Aurelius, "Acı, acı hakkındaki canlı düşüncedir. Bu düşünceyi değiştirmek için irade gücü göster, onu silkip at, şikâyet etmeyi bırak; acı kaybolup gidecektir."