“...Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla bağdaşan hiç yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum, hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi değer verdiğiniz için...”
- Tezer Özlü
1. Schopenhauer - Say yayınları dizisi
2. Schopenhauer - İsteme ve Tasarım olarak dünya
3. Schopenhauer - Aşkın metafiziği
4. Rudiger Safranski - Felsefenin yaban yılları( Schopenhauer biyografisi)
5. Nietzsche - Böyle buyurdu zerdüşt
6, Nietzsche - Putların Alacakaranlığında
7. Nietzsche - İyinin ve kötünün ötesinde
8. Nietzsche - Ecce
Zavallı çocuklar! Sizin o mini mini elleriniz, eski Asya vahşetinin kullandığı ve birkaç yüzyıldan beri insanlığın zorbalık yükü altında inlediği esirlik zincirlerini kırmak için değil, belki kendiniz gibi küçük kuşları, güzel çiçekleri okşamak içindir.
Ağlamak uğradığımız felâketlere karşı vücudumuzda kalan son gücün çığlığıdır. Ağlayamadığımız zamanlar, bizde o gücün de yok olduğu zamanlardır ki, onun yerine geçen sessizlik, en şiddetli acının yarattığı gözyaşlarından daha yakıcıdır.
Günümüzde gözü dönmüş insanların gaflet ile yaptıkları hadiselerin, körlük denen özrün arkasına saklanılarak anlatıldığı bu romanda; bir felaket anında asla birlik olunamayıp, birbirlerine canice muamele edebilecek varlıklara dönüşebilen insanoğlu seçik bir şekilde kaleme alınmış. Herkesin kesinlikle okuması gerektiğini düşündüğüm bir kitap. Ara ara içimi ürpertmedi değil fakat spekülatif ve psikolojik kurgu türlerinde de adı geçtiğinden dolayı çok bir garipliği yok. Saramago’nun okuduğum ilk kitabı buydu ve görünüşe göre devamı geleceğe benziyor.
KörlükJosé Saramago · Kırmızı Kedi · 2022104bin okunma
“Bir sürü aptalın saldırısına uğrayan, daha fazlasının da yok saydığı ahlaki vicdan, var olan ve daima var olmuş bir şeydir, yoksa ruh denen şeyin bulanık bir fikirden öte olmadığı Dördüncü Zaman filozoflarının icadı değildir. Zaman geçtikçe, birlikte yaşarken ve genetik değişimler olurken, vicdanımızı giderek damarlarımızda dolaşan kanın rengine ve gözyaşlarımızın tuzuna buladık, bu da yetmiyormuş gibi, gözlerimizi içimizi gören birer aynaya dönüştürdük, sonuçta gözlerimiz, ağzımızla inkâr etmeye çalıştığımız şeyleri çoğu zaman hiç çekincesiz gözler önüne serer hale geldi.”