Beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum, ben Van Gogh'un resmi değilim, öldükten sonra beni müzeye koyamazsınız, beni tanımalısınız ki benden bahsedin.
Hayatımız, bizi bir araya getiren ya da ayıran dış olaylardan daha derin bir akışa sahiptir ; hayatın derin büyüsü sadece duygularla ulaşılabilir, biz onu yönettiğimizde inansak da duyulara ya da kadere hükmedemeyiz.
Meryem Ana'nın yüzü çok hoştu, öyle Tanrı'nın Annesi gibi değil de, hafif acı veren düşüncelerin, kayıtsızlığın gülümseyen zarafetini gölgelediği hayalperest ve mutlu bir bakire gibiydi.
'Bir erkeğin merhametini sevin. Yakışıklılık geçer gider. Para, mal Mülk tükenir ama merhamet kalıcıdır. Ve bir erkeğe en çok merhamet yakışır' demiş Tomris Uyar.
Sonra Eklemiş:
Merhameti küçümsemeyin.
En kalıcı ve en büyük duygu budur.
Biri diğerine benzemeyen onca insan hayatın içinde sürekli birbirlerine değerek, dokunarak yaşıyor, bazen dümeni kilitlenmiş gemiler gibi çarpışıyor, bazen dağ suları gibi çağıldayarak birbirlerinin içine akıyor, birbirlerine karışıyorlar.
Eğer duygularımız da parmaklarımız gibi dokunduğu yerde iz bıraksaydı, onların her birinde de diğerlerininkine benzemeyen çizgiler, kıvrımlar, helezonlar görürdük herhalde, herkesi duygu izlerinden tanıyabilirdik.
Belli ki birbirimize benzememizi istemiyor tanrı.
Her birimizin hayata başka bir biçimde değmemizi istiyor.
Başka izler bırakmamızı...