Sahi iki kişinin el ele tutuşup mutlu mesut dolaşmalarını doğal bir güzellik olarak algılayan bu insanlar, bir başına yürürken gülen birini niye yadırgarlardı? Ne yani, yalnız olmak suç muydu?
Şarkıyı değil, o şarkıyı ilk dinlediğin zamanki kendini özlüyorsun. O zamana dokunamadığını anlayınca da şarkıyı bir daha dinliyorsun. Geçmiş zamanın şimdiki zamanın işleyişine burnunu sokmaktan vazgeçmemesi de diyebiliriz buna.
İnsan böyle bir şey. Nerede, hangi yaşta olursa olsun, kabuğunu kırıp içine baksan içi cılk yara. Yarasız, dertsiz, sırsız insan yok da, iste kimisi üstünü iyi örtüyor. Ben de örttüm. O kadar kapattım ki, kendimi bile sormadım kendime.
Bazen suyun berraklaşması için önce bulanması gerekiyor. Ben hep o bulanık suyun içindeydim. Dibi göremiyordum. Bulanık bir suyun içinde yüzmüşüm ömür boyu.
Ben ağlamam dedim kendime. Kurutamam gözyaşlarımı çünkü. Başlarsam duramam diye ağlamam. Bütün damarlarım, kemiklerim çıkar gözpınarlarımdan. Geriye tek bir derim kalır.
"Ve ben şanslıyım" dedim kendime. Çünkü ne gerçekleştirilebilecek şeyler hayal ettim, ne de rüyasını gördüklerimi gerçekleştirmeye çalıştım. Ben hayal etmek için hayal ettim.
Sorarlarsa, "Ne iş yaptın bu dünyada?" diye, rahatça verebilirim yanıtını:
" Yalnız kaldım. Kalabildim! Altı milyarın arasına doğdum. Ve hiçbirine çarpmadan geçtim aralarından..."