"Ve şimdi, egemen olmak dedikleri şeyi görünce, egemenlere de çevirdim sırtımı: onların gözünde egemenlik, iktidar uğruna pazarlık yapmak ve el sıkışmaktır - ayaktakımıyla!"
"...Kendileriyle çelişen ve onlara acı veren şeye "Tanrı" dediler : Sahiden, kahramanlara özgü çok yön vardı tapınışlarında!
Ve insanı çarmıha gerdiklerinde bilmiyorlardı, Tanrıyı sevmenin başka bir yolunu!
Cesetler olarak yaşamaktı niyetleri, simsiyah süslediler cesetlerini; sözlerinden bile hâlâ ölüm odalarının pis kokusu geliyor burnuma.
Ve onların yakınında yaşayanlar, kara kurbağaların tatlı
bir hüzünle şakıdıkları kara göllere yakın yaşarlar. Onların kurtarıcılarına inanabilmem için daha güzel şarkılar söylemeliydiler bana: Kurtulmuş görünmeliydi bu kurtarıcının havarileri bana!
Çıplak görmek isterim onları: çünkü sadece güzellik tövbe vaaz etmeli. Ama kimi ikna eder ki bu gizlenmiş elemleri ..."
"...Onların kurtarıcı dedikleri kişi sıkı sıkıya zincirlemiş onları: Sahte değerlerin ve kuruntu-sözlerin zincirleriyle! Ah, birisi de kurtarıcılarından kurtarsaydı onları!
Deniz onları aniden yollarından saptırınca, ıssız bir adaya yanaştıklarını zannettiler; gel gör ki, uyuyan bir canavardı yanaştıkları!
Sahte değerler ve kuruntu - sözleri: faniler için en kötü canavarlardır bunlar, - uzun süre uyur ve bekler bunların içindeki felaket.
Ama sonunda vakit gelir, canavar uyanır ve üzerinde kulübeler inşa edenleri yalayıp yutar.
Ah, şu rahiplerin yaptığı kulübelere bakın! Kilise diyorlar tatlı kokulu mağaralarına.
Ah, bu sahte ışık, bu sıkıcı hava! Burası ruhun kendi yüceliğine doğru - uçamadığı yer!
Aksine, şöyle buyurur onların inancı: "Dizlerinizin üzerinde tirmanın merdivenleri siz günahkarlar!"
Sahiden, onların utanç ve adanmışlıktan yuvasından fırlamış gözlerini görmektense, utanmazları görmeyi tercih ederim!
Kim yarattı kendine böylesi mağaraları ve çile merdivenlerini? Kendilerini gizlemek isteyenler ve duru gökten utananlar değil mi?.."
"Bir gün bütün değer yargıları değişecek ve yargılananlar yargıç, eziyet edenler de suçlu sandalyesine oturacaklardır ve onlar o kadar utanacaklar, o kadar utanacaklardır ki utançlarının ve suçlarının ağırlığı yüzünden ayağa kalkamayacaklardır.
O zaman, akıllı ya da akılsız bütün ezilenler, yani bizim caddedeki insanların çoğu, yani öcü
"Erkek, ruhunun derinliğinde kötüdür sadece, oysa ki kadın berbattır.
Erkeğin mutluluğu, "Ben isterim" der. Kadının mutluluğu, "O istiyor" der.
"Bak, şimdi dünya ne eşsiz." Bütün sevgisiyle boyun eğen kadın böyle düşünür.
Kadın boyun eğmeli. Ve sığlığına bir derinlik aramalı. Kadının ruhu sığdır. Sığ bir su üstünde, hareketli, çılgın bir zardır.
Erkeğin ruhu ise derindir. Onun nehri, yeraltı mağaralarnda çağlar. Kadın onun kuvvetini sever, fakat anlayamaz.
"Kadınlara mı gidiyorsun? Kırbacı unutma."
"...Fakat bu iyi usul… Sizin gibi kadınların namuslu rolüne çıkması, bu gayet iyi usul… Sukut etmiş (düşmüş) masume… Allah Allah… Altı yüz sahifelik roman… Beybaban miralaydı… Komşunun oğlu… Söylesene?.. Yoksa başka türlü mü? Baba şehit, anne aç… Kardeşler var… Hem de mektebe gidiyorlar. Derhal kendini feda ediyorsun, değil mi? Ne müthiş şey be! Söylesene, senin hikayen hangisi? Belki de sen adamına göre başka şeyler anlatıyorsun. Bu da senin zekanı gösterir. O kadar güç bir şey de olmasa gerek, sen kitap okur musun? Ha? Öyleyse hiç korkma… Bir kişiye üç dört hikayeyi birleştirip anlatsan sermayen gene tükenmez… Bizim memleketin büyük muharrirleri her gün yenisini yazıyorlar. Fakat ne yaman usul be… Bunu hepiniz yapıyor musunuz şimdi? Vay haline cümlemizin… Biraz gözyaşı, biraz çarpıntı, dinleyeni de söyleyen gibi ağlatan feci bir hikaye: Ah, hayat, hayat, lanet sana!.."
"Bu ne biçim Postacı
Üç defa çalıyor kapıyı
Bu ne biçim kel
Hem merhemi var
Hem sürmüyor başına
Bu ne biçim biçimler
İstediğiniz kadar çoğaltılabilir
Memleket çok müsait buna
Örneğin yeni bir komşu taşındı karşıya
Bir baktım Fahriye Abla!
Kırk yıllık bir rötar yapmış
Erzincan Treni
Ben gelmişim şu yaşıma
O ise şiirdeki yaşından gün almamış daha
Benimki ne biçim hayat
Uymuyor ne gördüklerime
ne duyduklarıma
ne okuduklarıma
Ben ne biçim benim
Ne kendime benziyorum
Ne başkalarına "