Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Eşref Kuşçubaşı

Eşref Kuşçubaşı
@Esref_kuscubasi
Sadece bir okur...
222 syf.
10/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Elimde bulunan kitap Timaş yayınlarının Aralık 2014'e ait 10. baskısıdır. Bu eserde tarihimizde bizim yaşadığımız veya bizi etkisi altına alan gelişmelerin aklımızda bıraktığı sorulara basit, sade ve anlaşılır bir dil çerçevesinde cevabı veriliyor. Eser, yazarın önsözde de belirttiği gibi çeşitli vesilelerle yapmış olduğu konuşmalarından ortaya çıkmıştır. Belirli ölçüde fikir sahibi olmak için okunabilecek bir eserdir. Kesinlikle yorucu ve sıkıcı değildir, tavsiye ederim.
Tarihimiz ve Biz
Tarihimiz ve Bizİlber Ortaylı · Timaş Yayınları · 2017602 okunma
Reklam
222 syf.
10/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Tarihimiz ve Biz
Tarihimiz ve Bizİlber Ortaylı
7.8/10 · 602 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kanuni devrinden niye imparatorluk diye bahsediyoruz? Çünkü onun devrinde imparatorluğun vasıfları görülür; mesela XV. asır boyunca mimariye bakılırsa, birtakım camilerde yerel özelliklerin hâkim olduğu fark edilir. Mesela o asırlarda yapılan Üsküdar'daki Rum Mehmet Paşa Camii veya Atina'daki camilerimiz böyledir. Kanuni devrinde ise bütün bir mimari tek elden çıkmış gibidir. Tırhala'ya, Vidin'e, Haleb'e, Şam'a gidin; Trakya'daki camilere, Ankara'daki Cenabî Ahmet Paşa Camii'ne bakın, aynı tarzı göreceksiniz. Bu, Büyük Sinan'ın ve onun çıraklarının damgasını taşıyan bir mimaridir. XVI. yüzyılda artık karşımızda bir Osmanlılık vardır. Sadece askerleriyle ve kanunlarıyla değil, mimarisi ve sanatıyla da vardır. Bu Karlofça'ya kadar devam eder.
113 syf.
9/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Dili açısından pek ağır bir kitap olduğu söylenemez ancak dipnotların yoğun olması ve dipnotlardaki yazıların puntosunun düşük olması okuyucuyu bir hayli yormaktadır. Yer yer sayfa kaplayan dipnotlar aktarılan konuda kesinti yaşatmakta, okuyucuyu konudan uzaklaştırmaktadır. Bunların dışında aktarılan bilgilerin önemi su götürmez bir gerçektir. Şahsen bu alanda müstakil olarak gördüğüm nadir bir eser olması hasebiyle okunmasını şüphesiz tavsiye ederim.
Eski Türklerde Şehircilik
Eski Türklerde ŞehircilikFaruk Sümer · Türk Tarih Kurumu Yayınları · 201942 okunma
Reklam
II. Süleyman (1687-1691), IV. Mehmed döneminde 40 yıl kafes hayatından sonra kendisini tahta çıkarmaya götüren ağaya şöyle konuşmuştur: "Kırk yıldır bir karanlık yerde mahbûs ve hayata me'yûs iken yeniden dünyaya gelip gözüm açtım." Süleyman kendisini Kafes'ten çıkarıp tahta götürmek için gelen darussaâde ağasına inanmadı: "İzâlemiz emir olundu ise söyle, iki rek'at namaz kılayım, andan emri yerine getir; sabâvetimizden beri 40 yıldır hapis çekeriz; her gün ölmektense bir gün evvel ölmek yeğdir" dedi ve ağlamaya başladı. "Bunca zamandan beri zelîl ve sefîl, üzerinde bir şey yok, ancak arkasında atlas entari ve ayağında tomak" bulunuyordu. Ağa kendi kürklerinden birini giydirdi, koltuğuna girip tahta oturtmak için 'Arz-Odası'na götürürken hâlâ inanmıyordu; karanlık Arslanhâne'den geçerken "Beni bunda mı öldürürsünüz?" diye sızlandı. Ağa, "Behey efendim, niçün böyle buyrursuz, hâşâ ki izâle emrolunmuş ola, tahta oturmağa gidersiz" diye inandırmaya çalıştı, 'Arz-Odası kapısında Bâbussaâde ağası iç-oğlanlarıyla kendisini karşılamak için hazır durmuşlardı. İşte, XVII. yüzyılda mutlak otorite sahibi pâdişahın düştüğü durum budur.
Tahta çıktığında Habsburglar'la devam eden savaş dolayısıyla sınır boylarından gelen havadisler öncelik kazanıyordu. Bundan dolayı III. Mehmed, sık sık cepheden gelen haberleri görüşmek üzere meşveret meclisleri topladı, fikir alışverişinde bulundu. Özellikle Lala Mehmed Paşa'nın bu ilk icraatlarda önemli bir payı olduğu açıktır. Nitekim dönemin tarihçisi Selaniki, padişahın hem onunla hem de babasından sonra kendi hocalığını da üstlenmiş olan Hoca Sadeddin Efendi ile sıkça bir araya geldiğini, memleket meselelerini konuştuğunu kaydeder. Muhtemelen bu sıralarda annesi ve saray ağaları onun üzerinde henüz tam bir nüfuz tesis edememişlerdi. Ancak Safiye Sultan kısa sürede oğlunun mülâyim halini ve kolayca etki altında kaldığını farkederek onu yavaş yavaş kontrol altına aldı. Padişah, annesine ve onun ekibine zaman zaman karşı çıktıysa da kolay şekilde ikna edildi ve kararsız bir tutum sergiledi.
III. Mehmed'in saraya geldiği gün cuma hutbesinde babasının öldüğü ve yerine kendisinin geçtiği ilan edildi, adına hutbe okundu. O gece sarayda elim olaylar cereyan etti. Kardeş katliyle ilgili uygulama icra edildi; dördü yetişkin (Mustafa, Bayezid, Osman ve Abdullah), diğerleri küçük yaşta on dokuz şehzade boğularak öldürüldü. Gelibolulu Ali'ye göre bunlardan dördü on ikişer, diğerleri sekizer yaşlarında idiler. Bir yabancı gözlemcinin aktardığı rivayete göre yetişkin şehzadeler ağabeylerinin huzuruna çıkarak onun padisahligini tebrik etmişler, içlerinden en büyükleri kendilerine dokunulmaması ricasında bulununca III. Mehmed herhangi bir cevap verememiş, büyük bir üzüntüyle başını çevirmiş, ancak atalarının kanununa karşı koyabilecek cesareti gösterememişti. Ertesi gün on dokuz şehzadenin cenazesinin saraydan çıkışı her kesimde büyük tepkiye yol açtı, muhtemelen daha önce bu ölçüde görülmemiş uygulamanın sona erdirilmesi kapılarını da araladı.
Venedik elçilerinin raporlarına göre III. Murad, oğlu Mehmed'e karşı halkın duyduğu sevgiden çekiniyordu, hatta saraydan çıkmamasının sebebi de bu idi. Özellikle Safiye Sultan, Manisa'daki oğlu Mehmed'e kendini aşırı derecede kuvvetli gösterecek hareketlerden kaçınmasını tembih etmişti. Hatta 1585'te Venedik elçisi, sekreterini, ziyaret etmek ve hediye vermek üzere Manisa'ya gönderince, küçük çaplı bir krize yol açmış, veziriazam elçiyi uyarmıştı. Venedik raporlarına göre sadrazam elçiye böyle bir hareketi padişahın yanlış anlayacağını, çünkü oğlunu kıskanmakta olduğunu söylemişti.
III. Murad döneminde Osmanlı siyasetinin ağırlık noktalarından en önemlisini Lehistan oluşturdu. Henri de Valois'in Fransa kralı olmasıyla boş kalan Leh tahtı için yapılacak seçime Avusturya ve Rusya'nın müdahalesi önlendi, Leh tahtına Erdel Voyvodası Istvan Bathory'nin geçmesi sağlandı. Onun ölümü üzerine İsveç kralının oğlu Szigismund'un kral olması yine Osmanlı onayı ile kabul edildi.
Reklam
Devlet işleriyle yakından ilgilenmeye çalışan III. Murad, vezirazamların yetkilerini sınırlandırması bağlamında telhisleri bizzat okuyup üzerine ilgili mansıp için buyruldu yazmak suretiyle yeni bir tatbikatın başlamasına yol açmış olmalıdır. Nitekim Mesih Paşa'nın sadrazamlığı döneminde onun göreve getirilmesini istediği birine karşı çıkması üzerine telhise, "Sana lâzım olan biz nasbettiğimiz kimseleri kullanmaktır" diye yazmıştı. Dönemin tarihçilerinin eleştirdiği bu tip uygulamalara muhtemelen şehzadeliği zamanında alışmıştı.
Gelibolulu Mustafa Âli'nin naklettiği bir rivayete göre, güyâ bir padişah ilk defa tahta oturduğunda ağzından çıkacak ilk sözler, dönemi bakımından belirleyici oluyordu. Bu bakımdan saray halkı heyecanla bunu bekliyordu. Murad (III. Murad) o gece saraya girip tahta oturduğunda, zorlu yolculuğu sırasında sürekli istifrağ ettiği için midesi boşalmıştı ve tabii olarak ilk sözü "Karnım aç" olmuştu. Onun ağzından dökülen ilk cümlelerin neler olacağını merakla bekleyen harem ağaları bu sözleri hayretle karşılayıp yeni başlayan dönemin kıtlığa işaret ettiği dedikodusunda bulunmuşlardı. Bu yıllarda ıklim değişikliklerinin yol açtığı kuraklık ve kıtlığın sebebi de bu olaya bağlanmıştı.
73 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.