Feride: Kalp dediğin bilir imkansızlık şiirini.
Kâmuran: Bilir de... Ya gözlerim? En yaralı yerim benim, gözlerim gözlerinsiz kalınca ben sabahı nasıl ederim? Ya nasıl öğreteyim sendeki imkansızlığımı ellerime?
Feride: Bir an bile kavuşmayan ellerimiz. Nasıl da yıkmakta bunca şeyi? Ne tuhaf. Oysa benim başım en çok senin göğsüne yakışırdı. Başım ki, tam omzuna yatmalıktı. Ben artık bu yetim başla hiçbir hayale ağlayamam. Sonra boynum ki, dalından düşen bir yaprak. Mevsimsiz sürgün yedim, senden ayrı bir ömre doğarak. İnsan yalnız kalbiyle sevmez ki, unutmaya ilk ordan başlasın. Unutmak, kör kuyu. Unutmak, dipsiz karanlık...
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım
Feride: Kalp dediğin bilir imkansızlık şiirini.
Kâmuran: Bilir de... Ya gözlerim? En yaralı yerim benim, gözlerim gözlerinsiz kalınca ben sabahı nasıl ederim? Ya nasıl öğreteyim sendeki imkansızlığımı ellerime?
Feride: Bir an bile kavuşmayan ellerimiz. Nasıl da yıkmakta bunca şeyi? Ne tuhaf. Oysa benim başım en çok senin göğsüne yakışırdı. Başım ki, tam omzuna yatmalıktı. Ben artık bu yetim başla hiçbir hayale ağlayamam. Sonra boynum ki, dalından düşen bir yaprak. Mevsimsiz sürgün yedim, senden ayrı bir ömre doğarak. İnsan yalnız kalbiyle sevmez ki, unutmaya ilk ordan başlasın. Unutmak, kör kuyu. Unutmak, dipsiz karanlık...
"Şu an sana güzel bir söz söyleyebilmek için on bin kitap okumuş olmayı isterdim. Gene de az gelişmiş bir cümle kurmadan içim rahat etmeyecek; Seni tanıdığıma sevindim, kendi çapımda."