"Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim, şu mübarek kelime İslâm nişanı olduğu gibi bütün mevcudatın lisan-ı haliyle vird-i zebanıdır."
Sufiliği gereksiz gören birisi söz alıp sorusunu sordu, "Siz sufiler 'İnsanları sevelim sevilelim,' dersiniz ama bazen insanlardan uzak dağ başına, mağara kovuğuna uzlete kaçarsınız. Bu tezat değil mi?"
"Uzlet ve sevgi tezat değildir. Biz uzlete iç gurbet deriz. Bazen dünyayı yorumlamak için o dünyadan uzaklaşırız. Bu yorulduğumuzdan değil, mesafe koymaktandır. Arada sırada dünya hayatının dışına çıkmak lazım ki içinin sesi ile dertleşesin, bütünü doğruyu göresin.
Evet, ey benim gibi ihtiyarlığını hisseden muhterem ihtiyar ve ihtiyareler! Biz gidiyoruz, aldanmakta fayda yok. Gözümüzü kapamakla bizi burada durdurmazlar, sevkiyat var...
Konu olarak çok gerekli ve yerinde bir kitap fakat dil ve konuların anlatıldığı kültür bağlamında bize çok uzak hissettim. En nihayetinde iletişim, kültürden ayrı düşünülemez.
Toprağın altında tüm insanlar aynıdır. Ama toprağın üstünde çeşit çeşittirler.
...
Önünde iki yol var Yunus: Kılıç ve kelam. Ya kılıç tutan olacaksın, ya da kelam üfleyen. Tercih senindir. Kılıç tutanı kelimeler över ne tuhaftır ki kelam sahiplerini de anbean ya bir kılıç yahut da hançer tutan bir el takip eder.
Cemil-i Zülcelal'in bütün isimleri esmaü'l-hüsna tabir-i Samedanîsiyle gösteriyor ki güzeldirler. Mevcudat içinde en latîf, en güzel, en câmi' âyine-i samediyet de hayattır. Güzelin âyinesi güzeldir. Güzelin mehasinlerini gösteren âyine güzelleşir. O âyinenin başına o güzelden ne gelse, güzel olduğu gibi; hayatın başına dahi ne gelse, hakikat noktasında güzeldir. Çünkü güzel olan o esmaü'l-hüsnanın güzel nakışlarını gösterir.
Evet, nimette kendinden yukarıya bakıp şekva etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Ve musibette herkesin hakkı, kendinden musibet noktasında daha yukarı olanlara bakmaktır ki şükretsin. Bu sır bazı risalelerde bir temsil ile izah edilmiş. İcmali şudur ki:
Bir zat, bir bîçareyi, bir minarenin başına çıkarıyor. Minarenin her basamağında ayrı ayrı
Bu, (öyle bir) kitaptır ki onda (ve onun ilâhi kelâm olduğunda) hiç şüphe yoktur. O, muttakilere (Allah'ın emirlerine uygun yaşamak/aykırı davranmaktan sakınmak isteyenlere) doğru yolu gösteren (öğreten)dir.
Evet, hastalık bu manayı bize ihtar edip der ki: "Senin vücudun taştan, demirden değildir. Belki daima ayrılmaya müsait muhtelif maddelerden terkip edilmiştir. Gururu bırak, aczini anla, mâlikini tanı, vazifeni bil, dünyaya ne için geldiğini öğren!"
Ey şekvacı hasta! Senin hakkın şekva değil şükürdür, sabırdır. Çünkü senin vücudun ve aza ve cihazatın, senin mülkün değildir. Sen onları yapmamışsın, başka tezgâhlardan satın almamışsın. Demek, başkasının mülküdür. Onların mâliki, mülkünde istediği gibi tasarruf eder.
Saygı duymak, diğer insanların zamanına ve planlarına saygı duymak, toplantıları son saniyede iptal etmemek veya bir e-postaya vereceğiniz cevabı insanları sizi kovalamak zorunda bırakacak kadar uzun süre ertelememek anlamına gelir.