Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Ömer Faruk

Bize ışık tutacak şey, insanların o dönemde ne söyledikleri de­ğil, neden öyle söyledikleridir. Şeyler hakkında nasıl düşündüğü­müz ve bunları nasıl dile getirdiğimiz, içinde bulunduğumuz tarihsel koşullara ve o dönemde geçerli kurallara bağlıdır.
Sayfa 33
Reklam
Eski Yunan'dan bugüne, beden içinde hapsolduğu düşü­ nülen "ruh'', modernlikle beraber bedenin terbiye edildiği, itaatkar kılındığı yer olmuştur; yani ruh, bedenin hapishanesi haline gelmiştir. Artık büyük kapatılmanın gerçekleştiği asıl mekan insan ruhudur. Normların dışına çıkmış ruhları terbiye etmek için var olan akıl hastanesi, hapishane gibi kurumlar, bu büyük kapatılmanın karanlık yüzünü gizleyen sözde "insancıl okullar"dır.
Sayfa 30
Deliliği bastırdık, dolayısıyla onu biliyoruz. Başka kültürleri baskı altına aldık, dolayısıyla onları da biliyoruz. Demem o ki, bilgimizin sım ret ve inkarda yatıyor. Görünen o ki, bilgi edinebilmek ancak bazı yasaklar, bazı dışlamalar, bazı inkarlar pahasına mümkün olabilmiş.
Sayfa 24

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Freud geçmiş deneyimlerin bizleri geriye çevrilemez bi­çimde yapılandırdığını belirtir. Bana göreyse biz geçmişimizi şimdiki ihtiyaçlarımıza uyacak biçimde yeniden biçimlendiririz.
Sayfa 21
Yazmak, esasen başta görmediğim bir şeyi sonunda bulmamı sağlayan bir işe girişmektir.
Sayfa 15
Reklam
Devrim ve Son
1846'da Galiçya'daki köylü ayaklanması; aynı yıl "liberal" bir papanın seçilmesi; 1847 sonlarında İşviçre'de radikallerle katolikler arasında kopan ve radikallerin kazandığı iç savaş; 1848 başında Palermo'da, ayrılık yanlışı Sicilyalıların her zamanki ayaklanmalarından birini daha gerçekleştirmesi; bütün bunlar, rüzgarda sürüklenen bir kaç saman parçası değil, yaklaşan fırtınanın habercileriydi. Bunu bilmeyen yoktu. Hangi ülkelere, hangi tarihlerde gelceği tam olarak bilinmemekte birlikte, tarihte pek az devrim herkes tarafından böylesine önceden tahmin edilmiştir. Bütün bir kıta, elektrikli telgram aracılığıyla devrim haberlerini neredeyse anında kentten kente iletmek üzere çoktan hazır, bekliyordu. Daha 1831'de Victor Hugo, henüz yeryüzünün derinliklerinden gelen ve Avrupa'daki her krallığı madenin ana ocağı Paris'ten dehlizlere doğru püskürtecek olan devrimin boğuk sesini duduğunu yazmıştı. Devrim, 1848'de patladı.
Sayfa 332
1848 Devrim ve Komünizm
Avrupa'ya tebelleş olan bu korku, yalnızca Lancashire'daki ya da Kuzey Fransa'daki fabrika sahiplerini değil, Almanya'nın taşralarındaki memurları, Roma'daki rahipleri ve her yerdeki profesörleri etkisi altına alan, proletarya korkusu, "komünizm" hayaletiydi. Ve bu haklı bir korkuydu. Çünkü 1848'in ilk aylarında patlak veren devrimler, sadece bütün toplumsal sınıfları kapsaması ve seferber etmesi anlamında bir toplumsal devrim değildi. Kelimenin tam anlamıyla, Batı ve Orta Avrupa kentlerindeki- özellikle başkentlerdeki- çalışan yoksulların ayaklanmasıydı. Palermo'dan Rus sınırına kadar bütün eski rejimleri deviren güç, onların, neredeyse yalnızca onların gücüydü. Tozun dumanın yatışmasıyla, yıkıntılar üzerinde işçiler -Fransa'da gerçekten sosyalist işçiler- görüldü; sadece ekmek ve iş değil, yeni bir devlet ve yeni bir toplum istiyorlardı.
Sayfa 329
The First Statement of the New American Cinema Group
"1957-1960 arasındaki üç yılda yepyeni bir sinemacılar kuşağının sanki de kendiliğinden doğuşuna tanık olduk -İngiltere'de Özgür Sinema'yı, Fransa'da Yeni Dalga'yı, Polonya, İtalya ve Rusya'da genç çıkışları gördük ... Dünyanın dört yanında "resmi" sinema artık soluksuz kalmak üzeredir... Bugün istediğimiz salt yeni bir sinema değildir, yeni insan'ı da bir o kadar çok istiyoruz. İstediğimiz sanattır, ama yaşamın yitirilmesi karşılığında değil... Uyduruk, cilalanmış, yalan filmler istemiyoruz- varsın kaba ve süssüz, ama yaşam dolu olsunlar. Pembe filmler istemiyoruz bundan böyle istediğimiz, üstünde kanın rengi olanlardır."
Hermenötik edebi yorumlamanın metodolojisiyle ilgilidir. Gerçekte Kutsal Kitaplar'ın yorumu ya da tefsirini içeriyordu. Hermenötik kelimesi, şeyleri yorumlamakta ya da açıklamakta becerikli insanları ifade eden Yunanca hermeneuticos'tan gelir. Kelime kurnaz, yaratıcı ve bir hırsız olarak tanınan, tanrıların ve dinlerin elçisi Hermes'le bağ­lantılıdır. Hermenötikin çağdaş uygulayıcıları da kurnaz ve yaratıcıdır, fakat görece daha azı hırsızdır.
Sayfa 30
Sergei Eisenstein ve Devrim Sineması
XX. yüzyıl insanını kuşatan en temel sorunlardan bir bölümünü, başka bir deyişle, bu genç adam kendi iç dünyasında çok erken bir dönemde yaşamıştı. İnanç ve inanç­sızlık; terör, baskı ve karşı terör; şiddet ve devrim... Bunlar, Eisenstein için salt kuramsal yapıtlardan değil, doğrudan doğruya yaşamın içinden öğrenilen, algılanılan ve anlamlara kavuşturulan olgular olmuştur. Kaldı ki, geçmi­şinde kendi soyunun kökenlerini olumsuzlama zorunlulu­ğuna kadar giden sayısız sorunun bulunduğu bu genç yaratıcı için, gerçekten de artık yitirilecek başka hiçbir şey kalmamıştı. Kazanabileceği ise, eğer bilinç ve yaratıcılığına egemen olabilirse, bütün bir dünyaydı: Yeniden kurulması gereken bir dünya...
Reklam
Özgür bir toplumun kapitalsit bir toplum olacağını doğallıkla varsayan pek çok aydınlanmacının varlığına, üstelik bunların siyasal bakımdan da belirleyici kimseler olmalarına karşın,'Aydınlanma'ya bir orta sınıf ideolojisi demek, tam olarak doğru değildir. Kuramsal olarak aydınlanmanın amacı, bütün insanları özgür kılmaktı. Bütün ilerici, ussalcı ve hümanist ideolojiler onun içinde örtük olarak bulunmaktaydılar; aslında onlar Aydınlanmadan çıkmaktaydılar.
Sayfa 30
Bakmak, alıcı gözü ile bakmak insanı bakılan nesnenin bir parçası durumuna getirebiliyor.
Sayfa 192
"Biz," dedim," halka iyilik etmek isteyen tuzu kurulardan değiliz; biz ona iyilik etmek gücünde olduğumuzu bile söyleyemeyiz; biz belki onu sevmiyoruz da, çünkü sevmek de bayağı bir duygusallıktır, onu sevmekten ötürü bir eyleme girişmiş değiliz demek istiyorum.; biz onu ezenleri yok etmek istiyoruz, biz tarihin ona açtığı kapıyı itiyoruz, o kadar... Çünkü böyle bir kapının açılacağını belki o da bilmiyor, biz sarsmalıyız onu, ortalığı yıkarak, karıştırarak aklını başına getirmeliyiz onun."
Sayfa 183
Siz, kendini halktan ayrı görmenin tipik örneğisiniz. Neredense gelip halkın üstüne oturuyorsunuz, okumuşsunuz, yabancı dil biliyorsunuz, yabancı ülkeler görmüşsünüz, halkınızdan kopuk olarak uygarlığı tanımışsınız, ama onun da nasıl bir uygarlık olduğunu düşünmek gereğini duymadan dönüp halka baktığınız zaman bilisiz, kaba, geri, kör inançlara gömülü, tembel, aptal bir yığın görüyorsunuz. Memnun oluyorsunuz. Çünkü size geri, kaba,tembel, akılsız, bilisiz bir halk gerek. O olmasa 'ben'inizi nasıl doyurabilirsiniz?
Sayfa 178
Artık sevi çağında yaşamıyoruz. Gerçekte bütün çağlar, dönemler içinde sevinin baş tacı edildiği süre pek de uzun değildir. Burjuvaların düş kurabilecek duruma geldikleri döneme rastlar o.
Sayfa 164
771 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.