Tüm dünyayı sessize almanın bir yoluydu okumak.. Şimdi seksen yaşında bir dedenin kendi el yazısıyla yazdığı kitapları düzenliyorum. Şükür ki meşgalem yazı şükür ki işimiz alem...
Ayrılık ne biliyor musun?
Ne araya yolların girmesi,
ne kapanan kapılar,
ne yıldız kayması gecede,
ne ceplerde tren tarifesi,
ne de turna katarı gökte.
İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!
İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
Ardında dünyalar ışıyan camlar
Hayat değişir.
Aşkı kaybederiz.
Arkadaşlarımızı kaybederiz.
Hiç kaybetmeyeceğimizi sandığımız parçalarımızı kaybederiz.
Sonra, biz farkına bile varmadan bu parçalar geri gelir.
Yeni bir aşk başlat.
Daha iyi arkadaşlar ediniriz.
Ve aynaya daha güçlü, daha bilge bir versiyonumuz bakar.
Bir şeyler ne kadar kötüye giderse gitsin iyi günler de gelecektir.
Güzel günler yaşayacağınızı ummak ve hayatta karşınıza çıkan gülümsemeleri, neşeleri kabul etmek hayatta ihtiyacınız olan şeydir.
Seslen bana, sesin geceyi kelebeklerle süslüyor.
bak bana, bakışın bana yuva oluyor.
ey aydınlık! sabahı gülümse bu upuzun gecenin ardından.
senin gülüşünün her mucizesi beni kendime bigâne yapıyor.
ey huzurun mavisi! benim kurumuş çölüme yağmur ol.
seher vakti, bahçem ağaçlarım sana yuva yapacak.
ey peyderpey mutluluğum! yemyeşil ovalarıma yağmur ol.
beni mest-u harab eyle, senin harabın beni viran ediyor.
sen kıvılcım ol bütün siirimi ateşe ver, yak.
ben, kadim bir aşkı efsaneye dönüştüren bir ses, bir nevayım.
perişan ol, o fırtınalı gecelerden de daha perişan.
meltem, benim viran şehrimden saçlarına tarak yapacak