Dünyada doğal ekmek çılgınlığı yaşanıyordu ama zenginler arasında yaşanıyordu, yoksullar ekmeğin doğal olup olmadığına bakabilecek durumda değildiler, onlar doğaya bile aldırmaksızın yaşamaya çalışıyorlardı, hatta sadece hayatta kalmaya…
Tayland’ın eski adı Siyam, Myanmar’ın Burma, Kongo’nun Zaire, Etiyopya’nın Habeşistan’dı. Bir zamanlar Yunanistan’a Hellas, İran’a Persiya, Irak’a Mezopotamya, Sri Lanka’ya Seylan deniyordu.
Hayatı küçüktü, dardı ama kendi elindeydi. İçli dışlı olunca insanlar hayatını elinden alıyorlardı. O zamandan beri uzak durmaya çalışıyordu insanlardan.
İnsan bu. İyi olması da kötü olması da kendi özüne ve içinde bulunduğu şartlara bağlı. Şartlar kötüleştikçe kötülük de artıyor. İnsanoğlu dayanışmayı içselleştiremiyor bir türlü.
Gülmeye başladım. Bu benim kaderim miydi ne? Sıkı bir dini eğitimden geçmeme, çocukluğuma sofu babaannemin anlattığı hurafeleri dinleyerek geçirmeme, esaslı bir din eğitimi almama, İslam’ı kendini sıkı Müslüman zanneden pek çok kişiden daha iyi kavramış olmama rağmen, yıllardır bir takım kötü niyetli insanlar “gâvur” olduğumu iddia eder dururlar. Bu kelimeyi de hiç sevmem. Müslüman olmayanları küçültücü bir kelimeyle ayrıştırmak, edepsizlikten başka bir şey değildir, bence. Tüm dinlerin Allah’a giden yolda bir vasıta olduğuna inandığım için, hayatım boyunca hiçbir dini küçümsemedim. Bizim kitabımız, diğer dinlerin peygamberlerine saygı talep eder zaten. Kendimi ise sadece ve hep Müslüman bildim.
Hatta bazen işler yolunda giderken bile kendinize olumsuz düşünceler Fısıldayabilirsiniz. Bunun psikolojik adı Imposter sendromudur yani sahtekarlık sendromu. Bu sendroma göre kişiler kendilerini yetersiz gördüklerinden elde ettikleri başarıları hak etmediklerini ya da bunların tesadüfen gerçekleştiklerine dair güçlü bir inanış içindedirler.Genellikle iş yaşantısında ortaya çıkan bu sendrom, yüksek mevkilerde olsa dahi kişilerin kendilerini yeterli ve yetkin hissedememelerine yol açar. Bu insanın zihninde tek bir ses çınlanır:”bu başarı sana ait değil!”