''Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku '' İlhami Algör'ün uzun ve sürükleyici bir öykü kitabı. Yazar'ın hikayesi , İstanbul'un semtlerinde özellikle Beyoğlu - Karaköy civarındaki mahallelerde geçtiği için dili de bir o kadar argo ve savruk anlatış tarzı benimsemiş ve bence bu anlatım tarzı öyküye de tam uygun olmuş. Konuşan kapı dilleri ve ayna yazarın iç dünyasını anlatma aracı olmuş. Burada biraz 'Orhan Pamuk'un Benim Adım Kırmızı ' romanında olduğu gibi eşyayı , renkleri konuşturma '' Üstkurmaca'' tekniğini kullanmış olduğunu görüyoruz. Bu teknik daha çok metnin neyi anlattığı değil, nasıl kurgulandığı ile ilgili olması , ironi ve yazarın anlatıya müdahalelerini içerir. Okurken dikkat gerektiren , konsantre olarak okunduğunda aslında bizlerinde bir gün içerisinde aklımızdan geçirdiğimiz onca şeyi kağıda dökmeyi başarabilmiş burada yazar. Satır aralarında bile detaylar olan, insanı etkileyen tek nefeste okunabilen bir kitap. Kısa ama derin bir kitap. Okudukça insanı içine çeken ve hatta kitapta geçen semtlere gitme isteği de uyandırıyor. Kitabı okurken İstanbul'u baştan aşağı dolaşıyorsunuz. Eski Türk filmlerinden ,Sadri Alışık ve Orhan Gecebay konuklu , Müzeyyen'e olan sevgiden, hayranlıktan, belki kavuşamamış olmaktan bahsetmekte ve böylece bir çırpıda bitiveren güzel bir kitap olduğunu düşünüyorum. Yolculuğunuzda size eşlik edebilecek kısacık fakat dolu , yoğun bir hikayesi olan bu kitabı okumadıysanız alın okuyun, kaçırmayın derim.