Memnuniyetsizlerin, huysuzların, ve sürekli yakınanların üremesi yasaklansaydı, dünya bir mutluluk bahçesine dönüştürülebilirdi. Bu cümle kadınlar için pratik bir felsefeye aittir.
Ben sıkıldıkça içim acıdan ufak olunca gökyüzüne bakıyorum hep. O an, umudum masmavi kesildiğini anlıyorum. Belkide tek mesele, o kırılgan, hemen elinden kayıverecek o umut için mücadele etmekte ve kendini bırakmamakta...
Duygularını suçluymuşmuşçasına korkarak yaşamayı bırak artık. İnandığın değerler ve insanlar için mücadele etmeyi bırakmadiğın sürece duyguların güzelliğinden de şüphelenmemelisin.
Kaybolmak nasıl birşeydi acaba? Kaybolmak unutmak mıydı? Seni sen yapan herşeyi unutmak... Şu hiçbir şey vaat etmeyen kahrolası dünyadan umudu kesmek mi? Beklemekten vazgeçmek mi? Yarınlara inanmaktan vazgeçmek mi? Kaybolmak bu muydu? Boşluğun ruhuna egemen olması ve o boşlukta ruhunun sallanması mıydı? Ruhun sallanması salıncakta sallanır gibi. Bir ileriye bir geriye.. bir düne bir yarına... Durduğun an bugün olur. Şimdiki zaman. Durmadığın bugün yok. Ya dündesin ya yarında.
Dedem seni sevdiğini söylemiş miydi?
Sin'in sorusunu küçümser bir havada karşıladı.
Nerde kızım? Bu toprakların erkeklerine sevgi kelimeleri öğretilmemiş ki. Nerden bilecekler?
Aşkın topraklarında, destanların ve masalların ülkesinde özgürlük, büyülü bir kelime olmaktan uzaktı; sevgili, acımasız ve gerçekti. Belki bu yüzden vazgeçilmez ve karşı konulmazdı.
Sendeki sende kalacak. Kimse ile ilgili değildi, kimse ile ilgili olmayacak. Aşk onunla ilgili değildi, olmayacak. Yerine başkası gelecek, aşk hep sende olacak. Gelecek olana yer aç.