Benim yaklaşık otuz üç yıldır bir adım var. Evet kadınım ama diğer kadınlarla karıştırılmayayım diye bir özel isim almışım. Dahası senin kullandığın cümle yapısı içinde kadın, bir tür hayvan ismi anlamına geliyor. Zira biz tanımadığımız köpeklere köpek diyoruz. Tanıdıklarımızın birer adı vardır!
Sana anlatmadığım,
anlatamadığım şeyler de var anne..
Kim bilir belki de senden öğrendim,
içimin fırtınalarını yüzümdeki gülümsemeyle ve dudağımdaki "iyiyim ben" yalanlarıyla kapatmayı..
Kim bilir; belki de sen anlıyorsun gözlerimdeki acıyı.
Ama ne senin sormaya dilin gidiyor, ne de benim anlatmaya cesaretim yetiyor.
Oysa uzanıp dizlerine, şöyle bağıra bağıra "yoruldum artık anne" diyerek ağlamayı ne de çok isterdim. Ve bir bilsen nasıl isterdim her şeyin başında ve senin hep yanında kalabilmeyi. Dünya ne senin bana anlattığın gibi masallardaki gibi toz pembe, ne de masallar artık eski tadında anne. Anlatmak için, anlaşılmak için ve hatta bir damla huzur için nasıl da mücadele veriyorum bir bilsen. Şefkat ve sevgi duygusunu sende tatmışken ben, şimdilerde bu duyguların çok uzağında yaşamanın hasretini çekiyorum.
Seninle olan her saniyenin bile hasretini çekiyorum.
Ne yaslandığım omuzlar senin yüreğin kadar yumuşak, ne de sevgiler senin sevgin gibi karşılıksız. Göğsümün üstünde bir ağırlık acıtırken canımı, senin o şifalı ellerini ve başımı üstüne her koyduğumda huzur bulduğum o mübarek dizlerini özlüyorum. Özlüyorum seni anne...
Ama sen yine de beni iyi bil anne.
Kabul etmek istemesem de, biliyorum ki; ne ben artık senin arkana saklanacak kadar küçüğüm, ne de sen beni o yorgun dizlerinde taşıyabilecek kadar güçlü. Benim yüzümden gözlerinden akacak her yaşa kurban olurum. Sen rahat uyu annem, ben toparlanmanın yolunu nasıl olsa bulurum...