Madem doğmaktan ötürü sarsılmıyoruz, o halde, zamanı geldiğinde gitmemiz gerektiğinden neden titriyoruz, yaygara koparıyoruz ve şikayet ediyoruz? Hayatımız tüm anlamını, zamanı gelince öleceğimiz gerçeğinden almaktadır.
(...)benim yazmak için bir çeşit ruhsal dengeye ihtiyacım vardır. En büyük ailevi çalkantılar, sahneler arasında çalışabilen sanatçılar vardır, yazarlar vardır... Tabaklar yere çalınırken... Ben beceremem. Benim sükunete ihtiyacım var.
Oysa herkes, başı ve sonu olan bir roman sanıyordu hayatını. Bütün boşlukları dolduracağını, soruları cevaplayacağını, düğümleri çözüp rahatlayacağını umarak yaşıyordu.