Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ahmet h

Yalnızlık
Yalnızlık konusuna açıklık getirebilmek, kavramın karmaşıklığı nedeniyle bazı güçlükleri de birlikte getirir. Her şeyden önce, yalnızlık öylesine acı veren ve ürkütücü bir duygudur ki, İnsanlar bu duyguyla yüzleşmemek için her türlü çabayı gösterirler. O denli ki, psikiyatristlerin bile konuyu gereğince işlemiş olduğu söylenemez. Üstelik, bir insanın tek başına yaşaması biçimindeki somut yalnız­lık, kendi toplum grubuna yabancılaşma biçiminde yaşa­nan yalnızlık, çevresi tarafından itilme sonucu yaşanan yalnızlık, bir insanın çevresiyle ilişkilerini en azına indire­rek kendi seçimi ile yaşadığı yalnızlık ve insanın kendisini anlaşılmamış ve kimsesiz hissettiği gerçek yalnızlık gibi birbirinden çok farklı yaşantıların tümü «yalnızlık» söz­cüğüyle dile getirilir.
Reklam
Bir insan varoluşunun getirdiği sorunlara güvenli ve gerçekçi bir biçimde yaklaşabiliyorsa, değersizlik duygu­ları yaşamaz. Yenilgiyi de başarı gibi yaşamın doğal bir parçası olarak kabul ettiğinden, karşılaştığı durumlardan ve kendisi ile ilgili gerçeklerden kaçmaz. İç dünyasındaki çaresizlik duyguları ve dıştan gelen zorlanmalar onu ya­pıcı çabalara yöneltir. Kendisinin ve diğer insanların or­tak özelliklerine, amaçlarına uygun düşünce ve değer yar­gıları geliştirebilmiş olduğundan suçluluk duygulan yaşa­maz. Sağduyusu sayesinde bulduğu çözümler başkalannın çıkarlarına karşıt düşmez. Sağduyudan yoksun bir kişi, kendisini ve dünyayı salt kendi açısından görür, kişisel çıkarlarına yönelik amaçlardan başkasını düşünemez.
Değersizlik duygularını giderme amacıyla üstün olma ve görkeme ulaşma çabasında olan kişi, bunu gerçek­leştirmek için düş gücü ürünü bir amaç geliştirir ve tüm davranışlarını bu tasarım çerçevesinde düzenler. Arada bir diğer isteklerinden ve amaçlarından söz etse de, geliştirmiş olduğu tasarımın gerektirdiği yönelimin dışına çı­kamaz, örneğin, herkesin saygınlığını kazanmayı amaçlar, diğer insanlarla beraberliklerinin her anın­da davranışlarını bu amacına göre ayarlar. Belirli bir senaryoyu izlemek zorunda olan bir oyuncu gibidir, ama oynadığı oyunun bilincinde değildir. Ancak saygı gördüğünde varolduğunu hissedebildiğinden, diğer seçenekleri göremez. Görkeme ulaşma çabası içinde olan kişi, birbiriyle çelişkili durumları birlikte yaşar. Bir yandan benliğine egemen olan amaca ulaşmaya çalışırken, öte yandan bu imajı gerçekleştirmiş olduğuna inanır. Örneğin, insanların hayranlığını kazanmayı amaç edinmiş biri, bir yandan diğer insanların kendisine hayran olmaları için çaba gösterirken öte yandan kendisini herkesin hayranlığını kazanmış biri olarak görür. Bir yandan herkesin kendisine hayran olduğuna inanırken, öte yandan bunun çevresinki insanlar tarafından da sürekli doğrulanmasını ister, beklediği övgüyü bulamadığı zamanlarda çevresini buna zorlayıcı davranışlara girişir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Üstelik seçtiği amaçlar, topluma değil kişisel çıkarlarla yöneliktir; tasarıları bencil niteliktedir ve kişi­sel üstünlüğünü sağlayabilme yolunda diğer insanlara za­rar verebilecek girişimlerde bile bulunabilir. Üstünlüğünü güç ve para kazanarak gerçekleştirmek isteyen kişi ama­cına ulaşmak için diğer insanları kolayca harcayabilir. Entelektüel
Sayfa 78 - EpubKitabı okuyor
İnsan kızgın olduğu için diğer insanlardan korkar, insanlardan korktuğu için de onlara kızar. Kızgın insan, «Nasıl olsa beni engelleyecekler ya da reddedecekler!» beklentisi içinde öylesi davranışlarda bulunur ki, çoğu kez gerçekten de engellenir. Bu kez, «İstenmediğimi zaten biliyordum!» biçiminde yaşanan bir duygu, kızgınlıkları da­ha da pekiştirir ve böylece bir kısırdöngü oluşur. Düşman­ca duygular taşıyan bir insan, bilinçli düzeyde insanlar tarafından kabul edilmeyi isterken, bilinçaltında bunun gerçekleşmemesini ister. îlk bakışta bu çelişki yadırgana­bilir. Ama düşmanca duygular taşıyan bir insan gerçekten kabul edildiğini farkettiğinde, «istenmediğimi zaten bili­yordum!» senaryosu da geçerliğini yitireceğinden, düşman­ca duygularıyla yüzleşmek zorunda kalır ve bu kez suçlu­luk duyguları yaşar. Bunu yaşamamak için de kabul edil­diği durumları bozmaya ve kendi senaryosunu gerçekleş­tirmeye çalışır. Bu mekanizma bilinçdışında işlediğinden, ortaya çıkan durumları aslında kendisinin yarattığım farkedemez.
Sayfa 55 - EpubKitabı okuyor
Reklam
Diğer insanlarla birlikteyken tedirgin olan kişi, tüm enerjisini gereksiz yere savunma amacıyla kullandığından kendisinde varolan potansiyeli de harekete geçiremez ve ka­pasitesinin altında bir etkinlik gösterir. Böyle bir durum insanın kendi varoluş sorumluluğunu da üstlenebilmesini engeller. Bir başka deyişle, çocukken ana-babaya karşı ge­liştirilen olumsuz duyguların üstünün kapatılmasıyla başlayan süreç, insanın giderek kendisine yabancılaşmasına ve sonunda kendisi olamamanın suçluluğunu yaşamasına neden olur. Varoluş suçluluğu denilen bu duygu anlamlı bir yaşamı gerçekleştirememiş olmaktan kaynaklanır.
Geleneksel ailede çocuk, büyüklerinin isteklerini ve düşüncelerini soru sormadan kabul etmek zorundadır. Böyle bir ortamda büyüyen çocuk, ileriki yaşamında ken­di toplum grubundan kopup çağdaş dünyanın beklentile­riyle başetme durumunda kaldığında ciddi sorunlarla karşılaşabilir. Girişimde bulunmak istediğinde suçluluk duy­guları yaşayabilir; seçim yapma güçlüğü, kararsızlık, ken­dini ortaya koymaktan utanma ve düşüncelerini dile ge­tirmede güçlük çekme gibi çağdaş toplum gereklerine göre davranış kusuru sayılabilecek durumlar ortaya çıkar. Oysa aynı davranış özellikleri, geleneksel yapı içerisinde uyumsuzluğa neden olmaz; toplumun geleneksel niteliği­ni sürdürebildiği ve bireyin bir değişiklik ya da atılım yapmasını gerektirmeyen koşullarda bir sorun yaratmaz. Katı kuralların yarattığı gerilim, yine törelerle belirlenen yollardan boşaltılabileceği ve de çevrede farklı örnekler olmadığı için kişi kendisini engellenmiş hissetmez.
Psikolojik tedavide de başlangıç­ta edilgin ve boynu bükük olan kişi, bir süre sonra dina­mizm kazanmaya başladığında, önceleri bu gücüyle ne ya­pacağını bilemediğinden çevresindekilere şaşırtıcı oranda aşırı bazı davranışlar gösterir, ama daha sonra kendi ki­şiliğine uygun ve yapıcı davranışları kendi seçimiyle be­nimseyerek etkin bir insan durumuna gelir.
“Çocuğu bir köpeği eğitir gibi eğitiriz. Çocuğa bizim ona kızabileceğimizi ama onun bize kızamayacağını, bizim onu eleştirebileceğimizi ama onun bizi eleştiremeyeceğini, bizim ona müdahale edebileceğimizi ama onun bize müdahale edemeyeceğini, evde, okulda, her yerde yalnızca bizim kurallarımıza uygun şekilde yaşayabileceğini öğretiriz. Zihnimizde tasarladığımız şekle uymadığı anda çocuğu bizi üzmekle suçlarız.”
“İyi aile yoktur. Ya da, paradoks şu ki iyi aile, "İyi aile yoktur" düsturuyla hareket edebilen aile olabilir ancak.”
Reklam
Ahmet h

Ahmet h

, bir kitabı okumaya başladı
İyi Aile Yoktur
İyi Aile YokturNihan Kaya
8.2/10 · 6,1bin okunma
240 syf.
·
Puan vermedi
·
44 günde okudu
Narsisizm, bir insanın benliğini, tavırlarını, ruh hallerini, davranışlarını, ilişkilerini, üretkenlik ve mutlulukla ilgili beklentilerini etkileyen zihinsel bir hasta­lıktır. Sadece narsisti etkilemeyen bu durum, beraber yaşadığı ve çalıştığı insanları da etkilediği gibi, en çok onu sevenleri ve ona bel bağlamış kişileri etkiler. Bir hap ile geçmesi müm­kün olmayan bu hastalık yıllar ilerledikçe daha da ağırlaşır. En kötü haline ulaştığı zaman tedavisi bile mümkün olmaz, çünkü narsistin psikoterapiden faydalanabilmesi için önce bir sorunu olduğunu kabul etmesi gerekir ki, bu da tam olarak bir narsistin asla yapmayacağı bir şeydir.
Sayfa 201Kitabı okudu
Bir ömür boyu çocuklarıyla sağlıksız bir ilişki kurmuş olan bazı narsistlerle ilgilenmek mümkün olmayabilir. Kişilik teo­risyeni Otto Kemberg'e göre böyle "kötü niyetli" narsistlerin üstünlük hissi, onlara sevgilerini sunan insanlara saldırmak ve yok etmek üzerine kuruludur. Hayata karşı paranoyak bir yaklaşım sergileyen bu sadist ve anti-sosyal tipler kendi sal­dırgan tavırlarını o kadar idealleştirmişlerdir ki, başkalarıyla ilişki kurup, onlara muhtaç olmayı hoş görebilecekleri, makul ve sevgi dolu yanlarını tamamen öldürmüşlerdir.Onlar sade­ce yok etmeyi, sembolik olarak hadımlaştırmayı isterler ve di­ğer insanları hayvan gibi görürler. İlerleyen yaşlarla kuvvetle­nen paranoyaları yüzünden onlara ulaşmak imkansızlaşabilir. Zamanla yumuşayacaklarına ve tekrar bir araya geleceğinize dair kurduğunuz hayaller, sizin iyiliğiniz ve sağlığınız için za­rarlı olabilir.
Sayfa 194Kitabı okudu
Doğrudan Belinda'yı suçlamak geri tepebilirdi. Ancak onun yetenekleri hakkında endişelendiklerini belirtmek biraz daha kurnazca bir aşağılamaydı. Hem böylece "iyi ebeveyn­ ler" rolüne soyunarak, kendilerini de iyi hissetmiş olacaklardı. Hatta büyük ihtimalle, kendilerinin sürekli yaşadığı öfke patlamaları ve kontrollerini kaybetmelerine rağmen, Belinda'nın ağırbaşlı özgüveni, onların kendilerini aşağılık ve saygı duyul­mayan kişiler olarak hissetmelerine neden oluyordu. Onun bu ağırbaşlılığını bir kusurmuş gibi göstererek, kendi duygusal patlamalarını bir özgüven gösterisi haline getirirlerken, Belin­da 'yı hiçe sayıyor, kendi üstünlüklerini tekrar pekiştiriyorlardı. Böyle çarpıtmalar narsistik işleyişin kaçınılmaz zirve noktası­dır ve maruz kalan insanı ise deliye döndürür. Başkalarını suçlama da benzer bir yöntemi izler. Çalışanlar arasında özellikle bir tanesi, yığılan utançlar için bir çukur gö­revi görür ve tüm grubun utancını kontrol altında tutmak için kullanılır. Bu kişi çoğu zaman bu duruma önceden alışkın olan biridir. Büyük ihtimalle erken yaşlarda ailesinden gerekli eğiti­mi almıştır. Tabii insan merak etmeden duramıyor; madem bu kişi bu kadar yetersiz, o zaman niye onu işten atmıyorlar? Çün­kü utançla dolu ortamlarda bu tür bireylerin işlevi çok önemli. O, herkesin kendini daha üstün hissedebileceği biridir.
Sayfa 168Kitabı okudu
204 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.