Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tuncer TAMTÜRK

Tuncer TAMTÜRK
@Ketum
Yunus'un eğri odunu.
Devletin Sömürgeleştirilmesi/Memur Tarafsızlığı
Devletin Sömürgeleştirilmesi Popülistler devleti sömürgeleştirmeye ya da “işgal” etmeye çalışırlar. Macaristan ve Polonya bunun güncel örnekleridir. Macaristan'da iktidara gelen Vikor Orban ve partisi Fidesz'in yapmaya giriştiği ilk temel değişiklik, devlet memurları kanununu değiştirerek, tarafsız olması gereken bürokratik pozisyonlara kendi
Sayfa 64
Reklam
"Halk(Milletimiz) Bunu İstiyor"
İktidara gelen popülistler, kendilerinin halkın ahlaken meşru tek temsilcisi olduğu iddiasıyla üç izleği takip ederler: 1) devletin sömürgeleştirilmesi, 2) ayrıcalıklı hukuk, 3) sivil toplumun sistematik olarak bastırılması (Müller, 2017, s. 62). Bu uygulamalara başvuranlar elbette yalnızca popülistler değildir. Popülistleri özel kılan, bu pratiklere başvururken gayet açık ve görünür olmalarıdır. Davranışlarının ahlaki bir meşruiyeti olduğunu iddia ederler ve en azından uluslararası arenada demokrat adını korumayı sürdürebilirler (Müller, 2017, s. 62). Zira ne yaparlarsa yapsınlar, bunu “halk istediği için” yaptıklarını savunurlar. Halkın iradesine sığınırlar. ---- Not: Alıntının başlığını okurken, sadece parantez içindeki haliyle okuyunca, kulağınızda yankılanan ses kimin ;)
Sayfa 64
"GERÇEK HALK"
“Gerçek Halk” Popülizm, eylemlerini meşrulaştırmak için referans verdiği kalabalık kitleye, “gerçek halk” adını verir. Bunun nedeni, popülizmin hiçbir zaman hiçbir halkın tamamını kapsamayı başaramıyor olmasıdır. Zira hiçbir halk aynı anda tamamıyla aynı şeyleri isteyecek ve dışlayacak kadar homojen değildir. Oysa halk adına hareket ettiğini
Sayfa 58 - destek yayınları

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
2142 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
312 günde okudu
İnce Memed
İnce MemedYaşar Kemal
9.5/10 · 1.553 okunma
Güzel Ölüm
Rüzgardır eser, Kana susamış bir akbaba gibi Çatıdır; Başımıza geçer. Yağmur rahmetiyle, Öyle doyurur ki bizi Sel olur, akarız İhmal nehirlerinde.
Reklam
I Am
Varım – ama neyim, kimse bilmez, ne de ipinde. Kayıp bir anı gibi unutmuş dostlar beni; Tüketirim kendimi kendi dertlerimde, Kabarır, havalanırlar yokluk içinde, Coşkun ve ezik, âşık gölgeler gibi; Oysa varım ve yaşarım, savrulmuş hallaç bulutları gibi, Ezilmişliğin, gürültünün boşluğu içinde, Uyanık düşlerin diri denizi içinde, Ne yaşamın, ne mutluluğun kavram olduğu Hayat gemimin muazzam kazası içinde; Ve en canlarım bile – yani en yakınlarım – bir garip, Hatta diğerlerinden bile daha acayip. Bir manzara düşlerim, adam ayağı başmamış, Kadın yüzü gülmemiş, ağlamamış. Yaşayayım orada Yaradanımla, Tanrımla Ve uyuyayım çocukluğumun tatlı uykusuyla, Rahatsız etmeden, edilmeden uzandığım yerde, Altımda yeşil çimen – üzerimde gök kubbe. John Clare (1793 – 1864) Çeviri: Sinan Fişek
Sonra benim annem, Öğrendimki gömleğiyle ölmüş Orhan veli O gün bugün yağmurlara asılan her ceket Garibanlığın bayrağı, Ve kahra doymuyor memleket, Şiir gibi yaşayanlar, Gitti gideli.
Hz. Robin Hood ve Cehalet
"Ben İzmirliyim, benim çocukluğumda bir Çakırcalı Memed Efe vardı, bin kişiden fazla adam öldürmüştü. Onda da böyle bir yüzük, böyle bir gömlek olduğu söyleniyordu. Çünkü o bin kişiyi öldüren Çakırcalı zenginleri soyuyor, fıkara obalara, köylere para dağıtıyordu tıpkı Köroğlu gibi. Sonunda Çakırcalıyı vurdular, ölüsünü de kasabanın çarşısında bir ağaca ayaklarından çırılçıplak astılar. Sonra, ona kurşun geçmeyeceğine inanmış halk, onun ölüsünü aldı, ovaya, dört yol ağzındaki bir çınarın altına gömdü. Altı ay geçmeden Çakırcalınm mezarı evliya mezarı ilan edildi. Bütün köylüler gece onun mezarına, dağlardan bir top ışığın süzülerek indiğini, gelip Çakırcalı nın başucuna oturduğunu gördüler. Bundan sonra da Çakırcalı nın mezar toprağı bütün dertlere deva oldu. Ve o dört yol ağzından geçen köylüler, onun mezarına bir kilometre yaklaştıklarında bağırıyorlardı, destur Çakırcalı Efe, destur, yaban değiliz, yol ver de geçelim. Ben o yoldan babamla ne zaman geçmişsem, babam atının başını çekiyor, gece olsun, gündüz olsun, var sesiyle bağırıyordu, destuuuuuuuuur!" "Ben de duydum bunu," dedi Kaymakam, "o yörelerde kaymakamlık ederken." "İnce Memedi de böyle yapacaklar," dedi Savcı, kaim pos bıyıklarıyla gülerek. "Bu cahil halkla başa çıkılmaz." "Başa çıkılmaz," dedi Yargıç.
Gülek Boğazı ve Bukefalos
İskenderül Zülkarneynin bir atı vardı. O at, İnce Memedin atı, Köroğlunun Kıratı, Alinin Düldülü ve de öteki ölümsüz atlar gibi onun alnına yazılmıştı. O, daha on altı yaşındayken o at gelmiş babasının sarayının önünde durmuş, o atı yakalamak istemişler, kimseye yakalanmadığı gibi, oradan da ayrılmamış, ta ki İskender gelene kadar. İskender
sitem
Faydası anca kendine, Memleketi düzmekten düzeltmeye vakit bulamamış, Posterine bakınca vaybe diyen, Gençliğe hitabeyi zoraki duvarlarda görmüş, Nutuk' u okumamış adını bilse kafi, Namussuzlar kadar cesur olamamış ülkesinde, Korkudan bir evladına Mustafa Kemal adını verememiş, İçtiği rakıdan, sevdiği kadından magazin devşiren, Fikrini, azmini,
Reklam
Sel
İçimde bir sevgi mezarlığı, ellerim semaya, dilim amin'e durmuş. Göz ucuyla topraktan yeşeren fidana bakıyorum. böyle cılız, körpe. Ama bir kelebek dolanıyor etrafında konsa, sanırsın kıyamet kopacak. İhtimalini düşünüyorum, gönlüm yangın yeri, gönlüm çağlayan bir sel. Dahada karıyorum kendimi, karmakarışık bırakıyorum öyle. nasip diyor nasibin sahibi, kader diyorum susuyorum. -2013 ün 2 eylülü. (Eylül benim kıyıya vurduğum mevsimdir.)
Aşk yalımında bir an.
Gönül ikramındayız kardeşim, oruçsan ilişme bize. Muhabbetimizden tatmadan, acı eyleme bizi. / yokluktayım keke, varlık sahasında yok oluyorum.... aşkı kaldıramıyorum, baş kaldıramıyorum, meşke düştüm şarhoşum, ayılamıyorum... Aşk'a düşmedim aşktan düştüm, cisman-i aşktan değil derd-i aşktan yaralıyım... -ketum (ümit ormanımıza, kibrit çakılan zamanlar. Ah gençlik)
İçi boş anmalardır bundan sonra. Biraz pişmanlık kırıntısı, dilimlenmiş bir ümit, ekşimiş yarım bardak teselli. Yüreğinin açlığını bastırmaya çalışırsın. Ne gam iftara daha çok vardır. Ve soluduğun gurur doyurmaz adamı. Bundan sonra içi boşanma lardır, dışı kimi ilgilendirir. /ketum - 13092011
“Aymışam yarı gece, Seni bulmuşam sonra. Seni, kaburgamın altın parçası.  Seni, dişlerinde elma kokusu. Bir daha hangi ana doğurur bizi?” -A. Arif/suskun
Kurşundan Ağır
Kurşundan Ağır Tam şu anlarda, Kurşundan ağır gecenin altında, Boyasız evlerinde Anadolumun, Kaç annenin gözleri Yaşlar içinde delmekte gökyüzünü ve kaç baba bir elinde Bilmem kaçıncı sigara Uzakları sorgulamakta. Bu kuru coğrafyada, Aynı filmin, aynı acının, aynı gözyaşının Sahipleri, Kanlı saraylarda uyumakta. -Ketum /23.07.2015
586 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.