Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tuncer TAMTÜRK

Tuncer TAMTÜRK
@Ketum
Yunus'un eğri odunu.
Safsatanın Kabülü
Gazali'nin söylediği üzere: “Akıl yürütmede bulunanları yanlışa düşüren şeylerin başında, çocukken babadan, üstattan, faziletli kişilerden ve çevreden duyulan ve alışkanlık kazanılan şeyleri tamamen doğru kabul etme gelir” (Emiroğlu, Mantık Yanlışları, 2017, s. 32).
Sayfa 109
Reklam
Retorik - - - > Safsata
Siyasetçiler iktidara gelmek ya da iktidardayken daha güçlü olmak adına önce “retoriği” kullanırlar. Gereken gücün elde edilmesi durumunda ise bu yöntemden “safsata”ya geçerler. Retorik gücü elde etmeye yararken, safsata gücü elde tutmaya yarar.
Tanıtlama/Filozoflar, Diyalektik/Seçkinler, Retorik/Avam
Farabi ve İbn Sina'ya göre, insanlar filozoflar, seçkinler ve avam olmak üzere üçe ayrılırlar. İbn Sina, bunlar arasındaki en yüksek bilgi algılayışına sahip olan filozofların tanıtlamayla, orta derecedeki bilgi algılayışına sahip olan seçkinlerin diyalektikle ve zayıf bilgi kavrayışı olan avamın da retorikle tatmin edilebileceğini savlar. Zira İbn Sina'ya göre avam kesin bilgiyi kavrayamadığından tanıtlamaya ayak uyduramaz (Coşkun, 2014, s. 218-220). Dahası avam, gerçeğe ve doğruya uygun bilgi veren tanıtlamayı ve retoriğe oranla, tanıtlamaya duha yakın olan diyalektiği kavrayamamakla kalmaz, onları birer safsata olarak algılar. Avam, tanıtlamayı ya da diyalektiği, doğru olana değil de, güce dayanarak iş görenle aynı kefeye koyar (Coşkun, 2014, s. 222). İbn Sina, El-Hatabe adlı çalışmasında bir önemli tespit daha yapar ve avamın algılamasının zayıf olmasından ötürü bir konuyu zor anladığını ancak, avamın onayının kolay olduğunu yazar. Bununla birlikte seçkinlerin bir konuyu kolay anladıklarını ancak zor onayladıklarını bildirir (Coşkun, 2014, 5. 224-225). Bu yüzden İbn Sina, düşünceye dayanan arı akılla yani tanıtlama veya diyalektikle kavrayamayacak durumdaki “yönetilen” kişiye retorikle ulaşılabileceğini belirtir (Coşkun, 2014, s.225-226).
Sayfa 96

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Birey - Cemaat (Hakikatin Yitirilişi)
Rasyonel karar alan bireyin yerini, rasyonel davranmayan ve bu yüzden tek başına kaldığında isabetli kararlar alamayan bireyler alır, bu bireyler de yok olmamak için cemaatleşmeye başlarlar. Böylece rasyonelliğin yıkılışı, bireyin de güç yitirişine dönüşmekte, insanlar kamusal alanda güçsüz kalmamak adına kendilerini cemaatlere atmaktadırlar. Bu da cemaat liderlerini güçlendirmekte, irrasyonel grupları tekeline alan tehlikeli güç odakları doğurmaktadır. Bunlar Türkiye örneğinde olduğu gibi devleti dahi illegal şekilde ele geçirmeye kalkışacak kadar ileri gidebilmektedirler. Ne yazık ki bu gibi sonuçlar, doğrudan hakikatin önemsizleşmesi siyasetinin neticeleridir.
Sayfa 78
... Bu dönem, duyguların ve “ifadelerin hakikat hissi verdiği fakat hakikat üzerine inşa edilmedikleri”, nesnel ve hakiki olan üzerinde galebe çaldıkları bir dönemdir ( Weissman, 201 /, s. 16).
Sayfa 76
Reklam
Devletin Sömürgeleştirilmesi/Memur Tarafsızlığı
Devletin Sömürgeleştirilmesi Popülistler devleti sömürgeleştirmeye ya da “işgal” etmeye çalışırlar. Macaristan ve Polonya bunun güncel örnekleridir. Macaristan'da iktidara gelen Vikor Orban ve partisi Fidesz'in yapmaya giriştiği ilk temel değişiklik, devlet memurları kanununu değiştirerek, tarafsız olması gereken bürokratik pozisyonlara kendi
Sayfa 64
"Halk(Milletimiz) Bunu İstiyor"
İktidara gelen popülistler, kendilerinin halkın ahlaken meşru tek temsilcisi olduğu iddiasıyla üç izleği takip ederler: 1) devletin sömürgeleştirilmesi, 2) ayrıcalıklı hukuk, 3) sivil toplumun sistematik olarak bastırılması (Müller, 2017, s. 62). Bu uygulamalara başvuranlar elbette yalnızca popülistler değildir. Popülistleri özel kılan, bu pratiklere başvururken gayet açık ve görünür olmalarıdır. Davranışlarının ahlaki bir meşruiyeti olduğunu iddia ederler ve en azından uluslararası arenada demokrat adını korumayı sürdürebilirler (Müller, 2017, s. 62). Zira ne yaparlarsa yapsınlar, bunu “halk istediği için” yaptıklarını savunurlar. Halkın iradesine sığınırlar. ---- Not: Alıntının başlığını okurken, sadece parantez içindeki haliyle okuyunca, kulağınızda yankılanan ses kimin ;)
Sayfa 64
"GERÇEK HALK"
“Gerçek Halk” Popülizm, eylemlerini meşrulaştırmak için referans verdiği kalabalık kitleye, “gerçek halk” adını verir. Bunun nedeni, popülizmin hiçbir zaman hiçbir halkın tamamını kapsamayı başaramıyor olmasıdır. Zira hiçbir halk aynı anda tamamıyla aynı şeyleri isteyecek ve dışlayacak kadar homojen değildir. Oysa halk adına hareket ettiğini
Sayfa 58 - destek yayınları
Hz. Robin Hood ve Cehalet
"Ben İzmirliyim, benim çocukluğumda bir Çakırcalı Memed Efe vardı, bin kişiden fazla adam öldürmüştü. Onda da böyle bir yüzük, böyle bir gömlek olduğu söyleniyordu. Çünkü o bin kişiyi öldüren Çakırcalı zenginleri soyuyor, fıkara obalara, köylere para dağıtıyordu tıpkı Köroğlu gibi. Sonunda Çakırcalıyı vurdular, ölüsünü de kasabanın çarşısında bir ağaca ayaklarından çırılçıplak astılar. Sonra, ona kurşun geçmeyeceğine inanmış halk, onun ölüsünü aldı, ovaya, dört yol ağzındaki bir çınarın altına gömdü. Altı ay geçmeden Çakırcalınm mezarı evliya mezarı ilan edildi. Bütün köylüler gece onun mezarına, dağlardan bir top ışığın süzülerek indiğini, gelip Çakırcalı nın başucuna oturduğunu gördüler. Bundan sonra da Çakırcalı nın mezar toprağı bütün dertlere deva oldu. Ve o dört yol ağzından geçen köylüler, onun mezarına bir kilometre yaklaştıklarında bağırıyorlardı, destur Çakırcalı Efe, destur, yaban değiliz, yol ver de geçelim. Ben o yoldan babamla ne zaman geçmişsem, babam atının başını çekiyor, gece olsun, gündüz olsun, var sesiyle bağırıyordu, destuuuuuuuuur!" "Ben de duydum bunu," dedi Kaymakam, "o yörelerde kaymakamlık ederken." "İnce Memedi de böyle yapacaklar," dedi Savcı, kaim pos bıyıklarıyla gülerek. "Bu cahil halkla başa çıkılmaz." "Başa çıkılmaz," dedi Yargıç.
Gülek Boğazı ve Bukefalos
İskenderül Zülkarneynin bir atı vardı. O at, İnce Memedin atı, Köroğlunun Kıratı, Alinin Düldülü ve de öteki ölümsüz atlar gibi onun alnına yazılmıştı. O, daha on altı yaşındayken o at gelmiş babasının sarayının önünde durmuş, o atı yakalamak istemişler, kimseye yakalanmadığı gibi, oradan da ayrılmamış, ta ki İskender gelene kadar. İskender
Reklam
BİZİM KÖPEKLERİMİZ DAHİ HARAM YEMEZ ... "Döndüm..." dedi Memed. "Gene döneceksin. Senin de mayanda onların mayasında olandan var. Köroğlunun, Pir Sultan Abdalın, Sakarya Şeyhinin..." Birisi aşık, hem pir, hem aşık. Güzel türküler söyler. Alevi, Kızılbaş, asi. Şahın adamı, Şah Alinin, hani Düldül atının sahibi Hazreti Ali
Neden Dil ve Tarih, Coğrafya
Coğrafyayı, her şeyden evvel fizik koşullarını, yani yeryüzü şekillerini, iklim şartlarını iyi bilmek gerekir. Coğrafî bölgeler arasındaki iletişimi kavramak için iklim farklılıklarını dan haberdar olmak lazımdır. Bunları bir arada düşünemeyen kimselerin tarihçilik yapmaları mümkün değildir. Geçen asırların Türk okumuşları maalesef bu tip bilgi birikimine ve kullanma yöntemine sahip değildirler. Bu sebeple de Yeni Türkiye’nin tarih bilgini değilse de dâhi bir kurmay olan kurucu önderi sezgileriyle, bu memlekette İstanbul ve Ankara Üniversitesi’ni teşkilâtlandırmış ve ilgili fakültelerinin adını da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi koymuştur. Çünkü dilsiz ve coğrafyasız tarih yapmanın imkânı olmadığını çok açık bir şekilde görmektedir. Bu teşebbüs l930’larda başlamıştı, yani kendisinin ölümünden biraz evvel talebe alınmaya başlamıştır. 1935-36 ders yılı olacaktır. İlk mezunlar; Halil İnalcık ve Muazzez İlmiye (Çığ) gibi kimselerdir. Daha ortada Ankara Üniversitesi yoktur, Siyasal Bilgiler Okulu (Mckteb-i Mülkiye) nakledilmiştir, daha evvelden kurulan Ziraat Enstitüsü ve 1925 yılında hukuk devrimi yapılsın diye kurulan Hukuk Mektebi vardır. Ancak bu, hukuk devrimi yapacak derecede bir fakülte değildir. Daha sonra mülteci Almanlar gelip hukuk öğretmeye başlamışlar ve bunları bir araya getirerek l940’ta Ankara Universitesi kurulmuştur. Ama asıl parlak unsur Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’dir.
Türk Milliyetçiliği öğretimi
Tarih Algısı Bazılarının iddialarının aksine Türk milliyetçi düşüncesi Türk tarihini bir eğitim aracı olarak kullanamadı. Okullarımızda faşist bir eğitim verildiğini, tarih ders kitaplarımızın insanları körü körüne milliyetçi yaptığı iddia ediliyor. Bu memleketin ortaokullarında, liselerinde okuyanlar ve müfredatı gözden geçirenler bu “konuda bir tutarsızlık ve zaaf olduğunu görürler. Avrupa ve Rusya tarih eğitiminin tam aksine, Türk tarih eğitiminin zaafını müşahede ederiz. Bu tarih eğitimi fakir bir edebiyata dayanan, dünya tarihinden gittikçe tecrid edilen bir tarzdır. Peki, Türkler nasıl oluyor da millî bir kimlik çizgisine sahip olabiliyorlar? Çünkü bu coğrafya üzerinde kazanılan önemli zaferlerle büyük değişiklikler meydana geldi. Gene çok önemli savaşlar ve geri çekilmelerle, ıstıraplı toprak kayıplarıyla, göçlerle bugünkü Türk vatanı oluştu. Bunun tarihini bilmiyorsak da millet olarak içinden geldiğimiz yaşam ve büyüdüğümüz kültür bir hakikattir.
Tarih, Sanat, Gelişim
Atatürk’ün Tarih Öğretimi Biz Atatürk’le ne gördük? Biz Atatürk’le başka bir tarih öğretimi girişimi ve başka bir iddia ile gördük. Yeryüzünde itibar sahibi olmak öylece büyük devletlerin arasında bulunmak istiyor iseniz ki Türk milleti bunu hak ediyor ve böyledir ve hukukunu korumak zorundadır. Her şeyden önce hukuk sisteminiz de bu
Eşkıya Sendromu
"Çakırcalıyı biliyor musun?" "Biraz duydum." "On dört yıl dağlarda koca Osmanlı ordusuna karşı dövüştü. Ordular yendi. Padişah onu dört kez bağışladı, düze indirdi. Çakırcalı Efe düzde, her inişinde iki yıl kalamadı, dağa çıktı. Millet onu rahat bırakmadı. Çakırcalı eşkıyalık yapmak istemiyor, eşkıyanın bir gün, önünde
159 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.